Kıymet Bilmek

Yayınlama: 11.08.2025
59
A+
A-

Gerek ulusal basında, gerekse yerel basında tüm yayın yapanlar, yazı yazanlar, yorum yapanlar, yanlış anlaşılmamak ve ifade ettikleri sözler, cümleler başka yöne çekilip verilmesin diye azami dikkat etmeye çalışıyor.

Tabii, biz yerelde yazı yazanlar da hemen hemen sahada her zaman birlikte olduğumuz kişiler, siyasetçiler ve kamu-özel yöneticilerle bir araya geldiğimiz için ince eleyip sık dokuyoruz.

Ulusaldaki gibi tam rahat hareket edemeyen bizler aslında yerelde görev yapıp ulusal bilgi aktarmamıza rağmen en çok eleştirilen kişi veya kişiler olmaktan da kurtulamıyoruz.

Son haftalarda örnekler ve hikâyeler vererek yazmaya çalıştığımız makalelerim bile bazılarının hoşuna gitmezken, “kimseyi memnun etmek gibi” bir görevimiz olmadığı da göz önüne alınmıyor ve bir “dezenformasyon” söylemiyle yalanlama yoluna gidiliyor.

Ama biz gazeteciyiz ve yanlış gördüğümüz, eleştirilmesi gereken ne varsa yasal çerçevede yazmaya devam ediyoruz.

Bu girişin ardından, bu hafta da “Kıymet Bilmeyi” bir hikâye ile sizlere aktarmaya çalışacağım

Geçmiş zamanlarda, bir Padişah emir vermiş ve tüm diyardaki 50 yaş üstündekilerin toplanıp infaz edilmesini istemiş.

Ancak, gençlerden biri, babasını samanlıkların altına özel yaptırdıkları sığınağa saklamış. Emir sonrasında da diyardaki tüm 50 yaş üstündekiler toplatılmış ve infaz edilmiş.

Padişah ise uyanıktır ve bir direnişin olmamasına, hatta babalarını kendi elleriyle teslim edenler bile olmasına şaşırmıştır.

Aradan bir süre geçtikten sonra, bu kez Padişah “Kırk ile elli yaş arasındakileri deniz kenarına toplayın” talimatını vererek; “Size üç gün süre. Üç gün sonra geleceğim bana kumdan tespih yapacaksınız. Eğer beceremezseniz hepinizin başı kesilecek” demiştir.

Bir gün geçmesine rağmen kumdan tespih yapmak mümkün olmamıştır. İkinci gün geçmiş, yine hiçbir şey yapılamamıştır. Üçüncü günün akşamı babasını sakladığını bile ölüm korkusundan unutan genç adam, babasının yanına giderek durumu anlatmıştır.

Babası oğlunu dinler dinlemez mevcut durumdan çıkış yolunu kendisine söylemiştir ve Padişahın verdiği süre de bitmiştir. Kırk ve elli yaşındakiler yeniden deniz kenarına toplanmış, fakat ortada kumdan tespihten eser yoktur.

Cellatlar hazırlamış, herkes korku içindedir. Kimisi eşinin, kimisi babasının, kimisi abisinin, kimisi en yakınının infaz kaygısı içindedir ve Padişah alana infaz emri için gelir.

“Verilen süre doldu görevi yerine getiremediniz” diyerek tam cellatlara infaz emri verecekken; babasını gizleyen adam, Padişaha herkesin duyacağı bir tonla, “Padişahım biz bu görevi yerine getirirdik, lâkin bir sorun niye getirmedik?” diye haykırır.

Padişah; olmayacak bir şeyin cevabı da olamayacağını bildiği için, alaycı bir edayla “Söyleyin bakalım neden kumdan tespih isteğimi yerine getiremediniz?”.

Topluluk içinden bu genç adam tekrar cevap verir, “Biz çok düşündük kumdan tespih taneleri yapmak zor değil. Ama imamesi nasıl olacak? Padişahımız ya beğenmezse. Siz bu konuda tüm diyarın en iyisisiniz. İmameyi siz varken, bizim yapmamız ne haddimize. Siz İmameyi yapın biz de taşları etrafına hemen diziverelim” der.

Bu cevap karşısında Padişah çok zor durumda kalmış ve infaz emrini de verememiştir.

Mecburen “Tamam sizleri afettim” demek zorunda kalan Padişah askerleri ve yöneticilerini toplayarak; “Hani 55 yaşın üzerindekilerin hepsini öldürmüştünüz? Saklanan bir ve birkaç kişiyi demek ki, kaçırmışsınız!” der…

Hepimizin yaşadığı benim bile İl Müdürü olduğum dönemde yedi kez aşı olduğum, bir laboratuvarda üretilen bir virüs, yaşamımızı ve dünyamızı alt üst ederken; diğer tarafta hedef aldığı kitle, yaşamımızın aslında en kıymetlilerimiz olan, hafızamız olan, bir sözleri ile bizi yaşatacak ya da kırk-elli yıl ileri götürecek olan tecrübelilerimizi hedef almamış mıdır?

Şu anda maalesef öyle bir psikolojik duruma geldik ki; neredeyse her şeyi de virüsün sebebi ilan ediyoruz.

Ben 55 yaşındayım ve “Kumdan tespih nasıl yapılır onu da bilmem?”.

Ancak, hayata çok erken yaşta atılmış, 27 yaşında yerel gazete kurmuş ve birçok krizler yaşamış biri olarak, şu an ikisi de rahmetli olan hem kendi babam, hem de kayınpederim daima bana fikir verip yol göstermişlerdir. Onu bilir, onu söylerim…

Her hafta olduğu gibi bu haftaki makalem için yazımı hafta içinde kurgulamama rağmen; konunun buraya geleceğimi ben bile tahmin etmiyordum. Ama neyi anlatmak istediğim hasıl olmuştur diye düşünüyorum.

Son olarak anne ve babalarınız sağ ve hayatta ise bence onlara sıkı sıkı sarılın. Korkmayın! Onlar bizim olsa olsa panzehirimiz olur. Yeter ki, biz onların virüsü olmayalım.

Bu duygu ve düşüncelerle siz değerli okurlarıma ve takipçilerime sağlıklı ve mutlu günler dileyerek Allah’a emanet ediyorum.

Kalın sağlıcakla…

error: Kopyalama Yasak