Rivayete göre Emevîler’in zalim Hicaz valilerinden biri Medine’de Mescidi Nebevi ’de namaz kılarken gözü alel acele namaz kılan birine ilişmiş. Adam kıyamı, rükuyu ve secdeyi çok kısa tutuyormuş. Namazdan sonra vali adamı yanına çağırmış, “Senin namazın olmadı, böyle namaz olmaz” diye adamı azarlamış ve huzurunda namazını tekrar kılmasını istemiş.
Adam çaresiz valinin huzurunda namazı tekrar etmiş. Tabii bu sefer dikkat ederek ağır ağır namaz kılmış. Namazı bitince vali sormuş:
“Söyle bakalım bu namaz mı daha makbul, önceki namaz mı?”
Adam biraz korku biraz endişe ile “Önceki kıldığım namaz” demiş. Vali de “neden?” diye sormuş. Bu sefer adam şu cevabı vermiş:
“Çünkü bu namazı senden korktuğum için kıldım, halbuki önceki namazımı Allah’tan korktuğum için kılmıştım.”
Mesele Allah’tan sakınarak ve Allah için ibadet etmek veya iş yapmaktır.
Şu hikâye de bunu anlatmaktadır…
AĞAÇ KESMEYE GİDEN ADAMIN ŞEYTAN İLE GÜREŞİ
“Adamın biri uzun yıllar Allah’a ibadet eder. Günün birinde bir cemaat kendisine gelerek bir yerde ağaca tapan insanların olduğunu haber verir. Buna kızan adam, baltayı omuzuna alarak ağacı kesmek üzere yola çıkar. Yolda şeyh suretinde şeytan ile karşılaşır. Şeytan adama nereye gittiğini sorar, o da ağacı keseceğini söyler.
Şeytan:
‘Sana ne? İbadetini bıraktın da ağacı kesmekle meşgul oluyorsun, ibadetine dön.’ Der. Adam:
‘Bu da benin bir ibadetimdir’ deyince şeytan:
‘Ben bu ağacı kesmek isteyene izin vermem’ der ve dövüşürler. Adam, şeytanı yenerek göğsü üzerine oturur.
Şeytan:
‘Beni bırak, sana söyleyeceklerim var, sen bundan sorumlu değilsin. Kendin ağaca tapmıyor- sun, başkasından sana ne? Allahu Teala’nın yeryüzünde bu kadar peygamberi mevcuttur, dilerse buraya bir peygamber gönderir ve ağacı ona yıktırır’ der.
Adam:
‘Hayır olmaz, mutlak surette bu ağacı yıkacağım’ der ve tekrar şeytan ile boğuşmaya başlarlar. Adam onu ikinci defa da yenerek göğsünün üzerine oturur.
Bunun üzerine şeytan:
‘Beni yine bırak, ben sana öyle bir teklifte bulunacağım ki, bu hem senin ve hem de benim hakkımda daha hayırlıdır’ der.
Adam şeytanı tekrar bırakır ve:
‘Teklifin nedir?’ diye sorar Şeytan:
‘Sen hiçbir şeye malik olmayıp insanların başına yük olan bir kimsesin. Elbette sen de emsallerinden üstün olmak, yoksullara yardımda bulunmak gibi meziyetler istersin’ der.
Adam:
‘Evet isterim’ deyince
Şeytan:
‘O halde sen bu işten vazgeç, evine dön. Her sabah senin başının ucuna iki altın bırakırım. Bunları istediğin gibi kendine, ailene ve yoksullara dağıtırsın. Bu da senin için bu ağacı kesmek- ten çok daha hayırlı olur. Çünkü onu kesmenin ağaca tapanlara bir zararı olmadığı gibi ağaca tapmayanlara da bir kârı yoktur’ der.
Adam bir müddet düşündükten sonra:
‘Bu ihtiyar doğru söylüyor. Ben peygamber değilim ki bu ağacı kesmek mecburiyetinde kalayım. Allahu Teala bana bunu kesmemi emretmedi ki, kesmekle O’na asi olayım. Bu ihtiyarın vadi hepsinden faydalı ve kârlıdır’ diyerek onunla sözleşip geri döner.
Akşam yatar ve sabahleyin başucunda iki altın bulur. Ertesi sabahta aynı vaziyette iki altın bulur, fakat ondan sonra altınlar kesilir. Altınların kesildiğini gören Adam, hiddetle yine baltayı omuzuna alarak ağacı kesmek üzere yola çıkar. Yolda yine aynı ihtiyar ile karşılaşır. İhtiyar ona yine nereye gittiğini sorar, adam, ağacı kesmeye gittiğini söyler. Bunun üzerine ihtiyar:
‘Geçmiş olsun, sen onu daha kesemezsin’ der ve dövüşmeye başlarlar. Bu defa ihtiyar adamı ayaklarının altına alarak kuş gibi oynatmaya başlar ve:
‘Ya bu fikrinden vaz geçersin ya da seni boğazlarım’ der. Adam bir şey yapamayacağını anlayınca, ihtiyara:
‘Beni bırak ve bana ilk önce nasıl sana galip geldiğimi ve şimdi senin beni nasıl mağlup ettiğini anlat’ der.
Şeytan:
‘İlk hiddet ve çıkışın Allah için ve niyetin ahiret sermayesi idi. Onun için Allahu Teala seni gelip getirdi. Fakat bu seferki hiddet ve çıkışın dünyalık için. Altınlar gelmediği için kızdın, onun için ben seni mağlup ettim’ der.” (İbn’ul-Cevzi, Şeytan’ın Hileleri / Telbis’u İblis, s. 47-49).
Bugün İslâm dünyasının ve Müslümanların işi neden düzgün gitmiyor? Neden milyarlık İslâm âlemi yirmi milyon Yahudi’nin hakkından gelemiyor? Allah rızasını bırakıp dünyevileştiğimiz için olabilir mi?