Yıl 1982 ya da 1983’tü. Çan Ticaret Lisesi’nde okuyordum. Beden eğitimi dersindeydik. Genç sayılabilecek bir yaşta, ileride MHP Çanakkale Milletvekili olacak olan rahmetli Sıtkı Turan dersimizdeydi.
Her zamanki gibi önce ısınma ve kültür fizik hareketleri yaptırdı. Sonra öğrencileri branşlarına göre serbest bıraktı. Biz okul voleybol takımını oluşturan arkadaşlar hemen sahaya yöneldik. Sıtkı Hocamız da başımızda duruyordu. İki takıma ayrıldık. O gün beni bir takımın kaptanı yaptı, diğer takımı ise başka bir arkadaşıma emanet etti.
Kaptanlık yetkisinin verdiği özgüvenle başladım arkadaşları yerleştirmeye:
“Sen oraaa, sen buraaa, toraman sen toraaa, sen de şuraaa geç…”
Okulun bahçesi bu komutları duyuyordu ama ben hiç oralı değildim. Bir kaptan edasıyla talimatlar yağdırmaya devam ettim. Tam o sırada rahmetli hocamızın sesi duyuldu:
“Kurt, buraya gel!”
Koşarak yanına vardım. Tüm saygımla beklerken kulağıma eğilip dedi ki:
“- Oğlum, tamam, macır olduğunu biliyoruz. Ama bu kadar da başkasının gözüne sokulmaz ki, ayıp. Ne o ‘oraaa, buraaa, toraaa, şuraaa…’ diye. Oraya, buraya, şuraya diyeceksin”
O an yüzüm kızarmıştı, çok utanmıştım. Ama öyle bir üslupla söylemişti ki, kırmadan, incitmeden… Hem kaptanlığı, hem Türkçeyi, hem de hayata dair inceliği öğretmişti bize.
Bugün hâlâ ne zaman “oraya, buraya, şuraya” desem, rahmetli Sıtkı Turan Hoca’nın tebessüm eden, genç ve enerjik yüzü gözümün önüne gelir. Onu genç yaşta kaybetmiş olmanın verdiği burukluk da anıya ayrı bir derinlik katıyor.