ANA GİBİ YÂR OLMAZ
–Anneler Günü Münasebetiyle—
Toprak, vatan olunca; kumaş, bayrak olunca; yiğit, Mehmetçik olunca; Mehmetçik, şehit olunca ve kadın da ana olunca kemale erer, ilahileşir ve zirveye çıkar. Kadın denilince akla önce ana gelir. Çünkü annelik, kadınlığın yücelmiş ve manevi leşmiş halidir.
Annelik; sürekli görev yapılan, izin ve raporu olmayan, kendinden vererek, severek fedakârca hizmet edilen, ancak asla şikâyet edilmeyen kutlu bir görevdir. Annelik, melekleşmiş yüce bir gönül ile ilahi bir lütfa ve kutsal bir emanete sahip çıkma görevidir. Annelik, evlat yetiştiren muhteşem bir sanat, Allah’ın kadına verdiği ilahi bir duygudur.
1911 yılından beri tüm dünyada Mayıs ayının ikinci pazarı anneler günü olarak kutlanmaktadır. Ancak annelik, yılda bir güne sığmayacak kadar yüce, her gün kutlanacak kadar önemlidir. Zaten yüce bir varlık olan kadın, annelikle insanlığın zirvesine yükselmiştir. Bir kadını analıktan mahrum etmek, ona yapılacak en büyük ihanettir.
Ayaklarının altına cennet serilen anneler! Aslında her gün sizin olmalı, her gün size hürmet ve minnet sunulmalıdır. Ey mübarek analar! Evlatlarınızın övgüsüne sizin ihtiyacınız yok… Çünkü yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de sizi övmüş ve:
“Ana babanıza iyi davranın, onlar sizin yanınızda yaşlanacak olurlarsa sakın onlara kötü davranmayın, aksine tatlı dilli olun. Onlara şefkat ve merhametle kol kanat gerin. Rabbim, onların beni sevgi ve şefkatle büyüttükleri gibi sen de onlara sevgi ve şefkatle muamele et, diye dua edin”, buyurmuştur (bk. İsra, 17/23-24).
Yine Cenab-ı Mevla: “Evlat olan her insana, yapacağı en hayırlı işlerden biri olarak ana-babasına güzel davranmasını emrettik. Çünkü anası nice zahmetlere katlanarak onu karnında taşıdı. Şu halde ey insan, hem bana hem de ana-babana minnettarlığını sergile” buyurmuştur (Lokman, 31/14).
Şu halde Yüce Allah, ana-babayı birbirinden ayırmadan onlara iyi davranılmasını, hürmet gösterilmesini, şefkât ve merhametle muamele edilmesini, onlara tatlı dille hitap edilmesini emrediyor. Allah Teâlâ, önce kendisine şükredilmesini, sonra ana-babaya teşekkür edilmesini ve minnet duyulmasını istiyor.
Rahim kavramı; koruyan, acıyan, merhamet eden anlamında Allah’ın isimlerinden biridir. Anne karnında çocuğun geliştiği yere de rahim denir. Rahmetin tecelli ettiği ana rahminin, Allah’ın ismiyle anılması, annenin âdeta ilahileşmiş halidir.
“Kadın annede insanüstü bir manaya ulaşmıştır. Allah’ın yaratıcı ve terbiye edici tecellisine direkt ayna olmuştur… Anne bağlılığın, anne fedakârlığın, anne cömertliğin, anne karşılıksız sevmenin, karşılıksız vermenin sembolüdür. Bu yönüyle anne ilahi rahmete benzer, daima verir, sürekli bağışta bulunur, fakat hiçbir şey beklemez.
Ana toprağa, baba göğe benzer. Üzerine bastığımız yer gökten yücedir. Âşık Veysel’in deyimiyle; ‘Toprak, çiğnediğimiz, yarıp parçaladığımız halde en sadık dosttur’. Toprak her zaman lütuf ve bereket kaynağıdır. Bu anlamda anne toprağa benzetilmiştir.” (Sağlam-Acarkan, Turan Dursun ve Din, s.143).
Hz. Peygamber Mekke’yi fethetmiş, ilk iş olarak Kâbe’ye gitmiş ve Kâbe’nin içindeki bütün putların temizlenmesini emretmiştir. Ancak bir figürün üzerine elini koyarak olduğu gibi bırakılmasını istemiştir.
Bu figür, kucağında çocuk Hz. İsa olan Meryem ana resmidir. (el-Ezrâkî’den İbrahim Kalın, Ben Öteki ve Ötesi, s. 63, İNSAN).
Küçük yaşta annesini kaybeden insan peygamber, putlaştırılan bir figür bile olsa yanında çocuğu olan anne resmi karşısında duygulanmış ve o figürün çöpe atılmasına gönlü razı olmamıştır.
Belki de bu duygularla O, “Cennet anaların ayağı altındadır” buyurmuştur (Nesai, “Cihad”, 6). Böylece anneliğin cennetlik olmaktan da öte bir ödüle layık olduğuna işaret etmiştir.
Annelik neden bu kadar önemlidir?
Çünkü anne, evladına hayat veren, varlığından varlık ekleyen, canından can, kanından kan, teninden ten katandır ve çocuğu için vazgeçilmez yüce bir varlıktır. Anne, sevginin kaynağı, evin huzuru, duaları en çok makbul olan benzersiz bir yâr, biricik sevgili, en huzurlu kucak, en cömert yürek ve en fedakâr varlıktır.
Bu nedenle şair:
“Anamın duaları üzerimde olmasa
Yıkılır sırtımı verdiğim duvar.
Kopar, elime gelir tuttuğum dal
Kapımı çalmaz bahar…” demiştir (Yavuz Bülent Bakiler, Anamın Namazları).
“Vatan gibi kutsal, ekmek gibi mübarek, Türkçe gibi leziz, su gibi aziz, gün ışığı gibi temiz, gökyüzü kadar engin, yeryüzü kadar mütevazı bir yüreğin sahibidir anne. İnsanlığın neşe ve saadet güneşi, gönlümüzün sönmeyen ateşi, yuvamızın tüten ocağı, hanemizin şefkat kucağı, evimizin sevgi çerağı, ailemizin hayat membaı, ‘ateşi’, ‘suyu’, ‘havası’ ve ‘toprağı’dır anne.
Yüzümüz bulutlansa yüreği yanan, gözyaşını mendillere oyalayan, derdimize, hasretimize, sevincimize ağlayan, kaybedildiğinde kıymeti çok daha iyi anlaşılan, hatırası bile ruhumuzu kanatlandıran ve dünyadaki varlıkların en mübareğidir anne…
Allah’ın isim ve sıfatlarının en fazla tecelli ettiği, sevgisi, muhabbeti ve merhameti başta olmak üzere her şeyini evladına karşılıksız vermenin yücelttiği en müstesna varlıktır, anne…
Hayatı bizim için yaşayan, çekilmez çileleri bizim için taşıyan, uykularını bizim için bölen, bizim için sevinen, bizim için gülen, bizim için her türlü zahmeti cana minnet bilen varlıktır anne…” (Dr. Mehmet Güneş).
“Elleri öpülen, ölesiye sevilen şefkat çiçekleri! Fedakârlığın şahikası, varlığımızın saikası merhamet kubbeleri! Ayaklarının altı cennet, saçlarının akı cennet, ellerinin nasırı cennet çile gülleri! Gözlerinin yaşı kıymet, sözlerinin nazı kıymet, yüzlerinin nuru kıymet nur yüzlü güzel anneler!”
“Hiç sönmeyen bir sevgi meşalesi, göz kamaştıran bir edep şûlesi, dünyanın en içli nağmesi, hilkatin en nezih tecellisi, evladın en büyük tesellisi, en ulvi duyguların ve anadilimizin mürebbisi olan siz melek annelerimiz… Biz evlatlarınız; gökyüzünün mavisini başınıza tül, semadaki yıldızları yakanıza gül diye taksak yine de hakkınızı ödeyemeyiz…” (Dr. Mehmet Güneş).
“Ana başta taç imiş,
Her derde ilaç imiş,
Bir evlat pîr olsa da,
Anaya muhtaç imiş.”
Beşiği sallayan el dünyaya hükmedermiş. Tekrar beşiğimizi sallasan, ninniler söylesen, masallar anlatsan, hikâyelerini dinleyip, kıssalarından hisse alsak, yeniden senin kucağında huzur bulsak, bizi teselli etsen, ümit versen, yol göstersen anne!…
Musa Hızır kıssasını bir kez daha anlatsan, kardeşlerinin ihanetine uğrayıp kuyuya atılan, zindana tıkılan Yusuf’un Mısır’a vezir oluşunu, kardeşlerini affeden koca yüreğini bir kez daha dinlesek senden.
Peygamber Efendimiz ile Ebu Bekir Efendimizin hicret yolculuğunu sıcacık nefesinle bir kez daha fısıldasan kulaklarımıza uyurken ve o ruh kimliğimize işlese de yeniden dünyaya hükmetsek anne!
Sen, yavrusunu karnında taşıyan, sütüyle besleyen, sevgisiyle hayat veren, ninnilerle uyutan, masallarla büyüten, kıssalarla yetiştiren, evladıyla gülen, evladıyla ağlayan bir cananasın anne…
Doğuştan gözleri görmeyen âmâ bir genç, anne özlemini şöyle dillendirmiş: “Dünya çok güzelmiş; gündüzü aydınlatan güneş, geceyi aydınlatan ay ve yıldızlar, mavi denizler, gökyüzü ve dağlar, bahar geldiği zaman renk renk çiçekler, laleler, güller, sümbüller…
Koyunlar, kuzular, cıvıl cıvıl öten kuşlar güzellik senfonisine ayrı bir renk katarmış.
Ama ben, anlatılan bu güzelliklerin hiç birini görmedim… Üzülmüyorum…
Ancak, şu gözlerimle anneciğimi bir kere görebilseydim, onu seyredebilseydim, onun gözlerine bir bakabilseydim. Başka şeyleri görmediğim için gam yemem, fakat illa annem, illa annem…”
Ey gözleri görenler! Siz, annenizin kıymetini biliyor musunuz?
Anasını hiç arayıp sormayan, onu huzur evinin bir köşesinde unutan, yılda bir kez telefonla arayan, anneliği anlayamamış ve ana duasına hasret kalmış kimi hayırsız evlatlar olduğu gibi, kimi hayırsız analar da vardır. Her şeyin iyisi var kötüsü var.
Evladın hayırlısı ve hayırsızı olduğu gibi, analarında iyisi ve kötüsü var… İyisine canlar feda; ya evladını bir sur dibinde doğuran, ya da bir sokak köşe- sinde çöpe atan analar yok mu? Böyle analara ne demeli, ana analığını, evlat evlatlığını bilmeli.
Ana var evladıyla abideleşir, onunla yücelir; ana var iblis doğurup, şeytan kucaklayıp, Nemrut yetiştirip, Firavun büyütüp onunla lânetleşir. Biz soylu annelerimizle abideleşmek istiyoruz.
Türk Milleti’nin ebedi yurdu olan bu aziz topraklar, Anadolu olduğu için, her yanı “ana” doludur. Ama son zamanlarda, ne gariptir ki, Batı’da olduğu gibi bizde de “ana” olmak, “kadın” olmaya feda edilmiştir…
“Annelik”, bizzat Anneler Günü’nü icat edenler tarafından sulandırılmıştır! Kadın erkek eşitliği teranesiyle kadın ve annelik irtifa kaybetmeye başlamış, anneliğin ve kadınlığın erkekten daha yüce olduğu unutulmuştur.
“Anne” deyince insanın aklına ilk gelen kelime “şefkât” ve bu şefkatten doğan “fedakârlık”tır. Gerçekten de annelerin evlatları için yaptıkları fedakârlıklar akıl almaz boyutlardadır:
Özürlü evladını sırtında okula taşıyarak Üniversite bitirmesini sağlayan cefakâr anneler; kollarıyla ayakları felçli doğduğu için doktorların “yürüyemez” dediği kız çocuğunu, inadına yaptırdığı egzersizlerle ve verdiği sevgiyle yürütmeyi başaran fedakâr anneler; gözlerini kaybeden yavrusunun gönül gözü olan soylu anneler! Ve tüm fedakâr anneler!
Ne yücesiniz, tıbbın başaramadığını sevgi ve anne fedakârlığıyla başarıyorsunuz. Lütfedin, uzatın da o nurlu, o pamuk ellerinizi Allah rızası için ve insanlık adına doya doya öpelim.
“Toprak tohuma, tohum yağmura, yağmur buluta, insanoğlu da havaya, suya, ekmeğe nasıl muhtaç ise, biz de annelerimize öyle muhtacız. Mübarek anneler! Hayırduanızı esirgemeyin bizden. Analık sütünüzü helal edin emi?!..”
Ey soylu analar! Anneler Günü münasebetiyle sizi bir kez daha hürmetle selamlıyorum. Çünkü “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar”, “Ana gibi yâr, vatan gibi diyar olmaz” gerçeğini iyi biliyor, sizi de vatanımızı da çok seviyorum. Anasız yaşanabilir ama vatansız yaşanamaz. Sizi sevmekten de, vatanımıza sahip çıkmaktan da asla geri durmayacağız.
Dünyaya getirdikleri ve yetiştirdikleri evlatlarıyla tarihin akışını değiştiren Hacer Ana’yı, Asiye Ana’yı, Meryem Ana’yı, Âmine Ana’yı, Hatice Ana’yı, Fatma Ana’yı, Ayşe Ana’yı, Zeynep Ana’yı, Hayme Ana’yı, Zübeyde Ana’yı minnetle anıyorum.
Analıkla yiğitliği birleştiren Kara Fatma’yı, Gazi Kadın’ı, Satı Hanım’ı ve tarihe mal olmuş tüm yiğit anaları rahmetle yâd ediyorum. Vefat eden bütün analar, rahmet size, hürmet size, minnet size, dualar size. Ruhlarınız şâd olsun.
Söz yeterli mi bilmiyorum ama yine de bütün anaların “Anneler Günü” kutlu olsun…