Allah ve Kur’an İnsanları Çarpar Mı?

Yayınlama: 02.02.2025
47
A+
A-

Korkutan Allah Anlayışı Nereden Geliyor?

Acımasızca insanları cezalandıran Allah anlayışı ve çarpan Kur’an inancı nereden gelmiştir?

Zaman içerisinde çok yanlış bir Allah tasavvuru oluşturulmuştur. Çarpan, yakan, kullarına azap eden, gelişigüzel iş yapan, dilerse zalimi cennete, mazlumu ve mümini cehenneme atıp cezalandıran despot bir Allah anlayışı!.. Nereden geliyor bu çarpık anlayış?

“Caminin, kilisenin, havranın, hocanın, papazın, hahamın anlattığı Allah; genel olarak insanı korkutan son derece güçlü bir Allah’tır. O’nun her şeye gücü yeter ve ne yapacağı belli olmaz. İstediğini yapar, istediğini alır, istediğini verir. Dilerse, havanın hararet derecesi değişmeksizin rüzgâr estirir. Bulut olmadan da yağmur yağdırır… İsterse, ahlaklı iyi bir toplumu yok eder, ahlaksız ve iyilikten yoksun bir toplumu da ayakta tutar. Yani hava, rüzgâr gibi tabiat etkenleri olmadan, bir anda her şeyi değiştirir mi? Değiştirir. Yaşaması gereken adil, sağlıklı, çalışkan bir toplumu tarihten siler mi? Siler… Kim diyor bunu? Primitif (ilkel, gelişmemiş), beşeri din anlayışları.
Bu anlayışta, insanın yapması gereken, tanrıların şerrinden korunmak, felaketine çarpılmamak ve onlara yatıştırıcı kurbanlar sunmaktır…”

Çarpan, yakan despot bir Allah ve Kur’an anlayışı işte buradan geliyor…

“İslâm’da ise merhametli, adaletli, hikmetli, gücünü insanlara lütuf yolunda kullanan, sadece kötülere ve kötülüklere ceza veren, seven ve sevilmek istenen, ana sıfatı Rahman ve Rahim olan bir Allah anlayışı esastır… Kur’an-ı Kerim’de yine ‘Allah dilediğini yapar, dilediğini verir” şeklinde âyetler var, ama bunların altı var, üstü var…

Allah’ın böyle hesapsız kitapsız hareket ettiğinin zannedilmesi felaket bir şeydir. Adalet ve hakkı tavsiye eden bir Allah, sorumluluk duygusunu insanlara anlatan bir Allah, ne yapacağı belli olmayan, kör, kaba, gelişi güzel bir kudret olur mu?” 

Cenab-ı Allah: “Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.” (Kamer, 54/49). “… O’nun katında her şey belli bir ölçüye (koyduğu düzene) göre hareket eder.” (Ra’d, 13/8). “Siz de (O’nu ör- nek alarak) dengeyi bozmayınız…” (Rahman, 55/8) buyurmuştur.

Bu âyetler, Allah’ı anlatıyor ve O’nun, hesapsız, kitapsız, gelişigüzel, rastgele bir iş yapmayacağını söylüyor. Bunun aksini söylemek çok vahim bir hata olur ve kişiyi sorumlu kılar. Öz olarak Kur’an’ın anlattığı Allah, Mümin için önemlidir ve bizi sadece o bağlar.

Kur’an’ın anlattığı Allah ise, Rahman ve Rahimdir, mutlak adalet sahibidir, hiç kimseye zulmetmez, asla haksızlık yapmaz ve herkese sadece hak ettiği şeyi verir. O Vedud’tur, yani sever ve sevilir. O’nun cezası da vardır merhameti de, ancak O, cezasında adil, merhametinde çok cömerttir. Onun rahmeti de vardır gazabı da, ancak O’nun rahmeti gazabını geçmiştir.

Kur’an’a göre Allah; Nemrutlardan, Firavunlardan, Ebu Cehillerden, zalimlerden, putlardan, sahte tanrılardan korkan, ürken insanlığı, bunlardan kurtarmıştır. Tüm peygamberlerin mücadelesi hak, hukuk, emniyet, güven ve özgürlük mücadelesidir. Korkuları giderme mücadelesidir.

Gerçek dost Allah’tır. Müslüman her şeyden önce Allah’tan değil, O’nun sevgisini ve dostluğunu kaybetmekten korkmalıdır. Gerçek anlamda Allah’tan korkan, çekinen bir kimse, başka hiçbir şeyden kokmaz ve çekinmez. Hz. İbrahim gibi İman etmenin anlamı da budur. İbrahim’in imanı; ateşe atılırken bile Nemrut’tan değil, Allah’tan yardım beklemek ve O’na teslim olmaktır.

Allah Kur’an’da; İsrail Oğullarını, erkek çocuklarını öldürüp kız çocuklarını sağ bırakan Firavun ’un zulmünden ve korkusundan kurtardığını söylüyor (Bakara, 2/49). Yine Allah; Mekke’den Medine ‘ye göç edenlerin de müşriklerden korktuğunu, Allah’ın onları bu korkudan kurtardığını beyan ediyor:

“Ey Mekke’den Medine’ye göç edenler! Bir zaman ülkenizde azınlık olarak ezildiğiniz günleri hatırlayın. Müşriklerin sizi kapıp götürmelerinden; işkence etmelerinden korkuyordunuz. Şimdi ise Allah sizi yer yurt sahibi yaptı…” (Enfal, 8/26).

Cenab-ı Allah; Kureyş kabilesini de, açlık korkusundan kurtarıp güvenli kılmıştır. Kureyş suresinde bu durum açıkça beyan edilmiştir (bk. Kureyş, 106/1-4).

Allah Çarpsın, Kur’an Çarpsın Şeklinde Yemin Olur mu?

Kur’an insanları korkularından emin kılıp çarpıklıkları düzeltirken, “Allah çarpsın, Kur’an çarpsın” diye yemin etmek veya çocukları, “Allah çarpar, Kur’an çarpar” diye Allah ile Kur’an ile korkutmak doğru değildir. Ayrıca Allah çarpsın, Kur’an çarpsın şeklinde bir yemin de olmaz.

Geçerli olan yemin “Allah” sözüyle yapılan yemindir. İslâm âlimleri Allah’ın isimleriyle yemin etmenin mubah olduğunda ittifak etmişlerdir.

Bu ismin, “Allah” ve “Rahman” sözleri gibi özel bir isim olmasıyla “Alîm”, “Hakîm”, “Kerîm vs.” gibi müşterek isimler olması arasında fark yoktur… Çünkü Allah’tan başkasına yemin caiz değildir. Yemin harfleri “B”, “V”, “T”dir. Vallahi, billahi, tallahi gibi…

“Allah’ın yaratılışa uygun ve kolay kıldığı dini insanlar zorlaştırmıştır. Dinini öğrenmek isteyen; insan sözüne değil Allah’ın sözüne bakmalıdır. Merak etmesin kimse, Kur’an çarpmaz! Kur’an çarpan değil, çarpıklıkları düzelten bir kitaptır. Kur’an’a saygı göstermek isteyen biri onu okumalı, anlamalı ve hayatına yansıtmalıdır…” 

Sonuç olarak rahmeti bol, merhameti nihayetsiz olan yüce Allah, çarpmak, korkutmak bir kenara kullarının ümit kapılarını daima açık tutmuş ve onlara büyük moral vermiştir. O’nun engin af ve mağfiretini anlatan bazı âyetler ve hadisler vardır. Onlardan örnekler verelim:
“Ey Peygamber! Benim adıma de ki: ‘Ey günah işleyerek kendilerine kötülük etmede ileri giden kullarım! Sakın Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Hiç şüphe yok ki, O çok bağışlayandır ve merhamet edendir.” (Zümer, 39/53).

Şu hâlde, Allah’ın rahmetinden ümit kesmek büyük bir vebaldir.

Hadisi Buhari rivayet ediyor: “Sizden önceki ümmetlerden bir adam vardı. Allah kendisine bol mal vermişti. Öleceğini anladığında çocuklarını topladı ve onlara:
‘Ben size nasıl bir baba oldum?’ dedi. Çocukları:
‘Hayırlı, iyi bir baba oldun’ dediler. Adam çocuklarına:
‘Ben hayatımda en küçük bir hayır işlemedim; öldüğüm zaman beni yakın, sonra kemiklerimi iyice öğütün, daha sonra da şiddetli rüzgâr olduğu bir günde külümü yele savurun!’ dedi.

Çocukları da dediğini yaptılar. Allah Teâlâ, onun küllerini bir araya topladı, tekrar onu diriltti ve:
‘Seni böyle yapmaya iten şey neydi?’ diye sordu. Adam da: ‘Korkum!’ diye cevap verdi.
Bunun üzerine Allah Teâlâ, onu rahmetiyle karşıladı.” (Buhari, Enbiya, 54). 

Şu hâlde rivayet, hem kişinin korkusunun gereksizliğini, hem yüce Allah’ın sonsuz gücünü ve kudretini anlatıyor, hem de O’nun engin merhametini dile getiriyor.

Cenab-ı Mevla’nın Esmaü’l Hüsna yani güzel isimleri incelendiğinde görülecektir ki, sadece iki-üç tanesi gazabı ilahiye işaret etmekte, diğerleri ise doğrudan doğruya ilahi rahmete, muhabbete, esenliğe, bağışlayıcılığa, lütuf kârlığa vurgu yapmakta, az iyiliğe çok mükâfatın verileceğini müjdelemektedir. İslâm korkuya değil sevgiye, merhamete, affediciliğe ve barışa dayanan bir dindir. Mesela bir vaiz İslâm’ın ulûhiyet anlayışı konusunda korku-sevgi açısından yüz saatlik ders yapacak olsa bunun doksan yedisini sevgiye, üçünü korkuya; bir yazar aynı maksatla yüz sayfalık bir eser yazacak olsa doksan yedi sayfasını sevgiye, üç sayfasını korkuya ayırmak durumundadır.

Sonuç olarak gelin daha çok yüce Allah’tan korkmak yerine O’nu inkâr etmekten ve O’nun sevgisini, dostluğunu ve yakınlığını kaybetmekten korkalım. Allah Müslümanın dostudur, dost dosttan korkar mı?

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

error: Kopyalama Yasak
×