Cemreler, Akla ve Kalbe Düşmeli

Yayınlama: 23.02.2025
Düzenleme: 23.02.2025 17:10
22
A+
A-

19’uncu yüzyıl Çorumlu halk ozanlarından Deli Boran, Tuna’yı anlatmış şiirinde. Çorum nere, Tuna nere demeyin.

Diyor ki ozan:

“Tuna derler yerdedir anın yüzü

Arzulanıp gider Karadenizi

Cemreler düşünce çözülür buzu

Denizlen cengi var deli Tuna’nın”

Kişi, karşısındakini kendi gibi görürmüş, Deli Boran elbette Tuna’yı da deli gibi görecektir. Çoğu şairler cemrenin önce akla, sonra kalbe sonra da bedene düştüğünü anlatırlar şiirlerinde. Sanki cemre değil de Şeytan mübarek. Tut tutabilirsen.

Dün cemreli şiirlere yer vermiştim. Birinci Cemre’nin (20-21 Şubat) günleri havaya, İkinci Cemre’nin (27-28 Şubat) günleri suya, Üçüncü Cemre’nin de (6-7 Mart) günleri toprağa düştüğünü yazmış, Cemreye ilişkin fıkralardan, halk inanışlarından, benzetmelerden söz etmiştim.

Aynı şeyleri tekrar etmenin gereği yok. Bu yıl birinci cemre kendini tekzip edercesine karlı, tipili bir günde düştü. Kimse farkına bile varmadı. İkincisinin düştüğü belli ki, sabahları mis gibi bahar kokusu kendini hissettirmeye başladı. Bahçedeki erik ve badem ağaçlarının dalları domur domur oldu. Mimozalar patladı patlayacak. Üçüncü cemre yolda.

Yol deyince Tayfun Talipoğlu’nu hatırlıyorum. Diyor ki şiirinde:

“Dilime bu türkü yüreğime bu sevda düştü düşeli yollardayım

gönlüme çoktan cemre düşürdüm

seni sevmek için baharı beklemeyeceğim”.

Cemrenin, Mina’da atılan taşların oluşturduğu yığınlardan, kara çıbana kadar türlü anlamları var. Ama, toplumumuzu, baharın müjdecisi olması ilgilendirmiş. Cemre baharı, yeniden dirilişi müjdelemiş.

Bilir misiniz eskiden Divan şairleri, cemre zamanlarında baharın gelmesi dolayısıyla, önemli kişilere yazdıkları övgü şiirleri de Cemreviye derlermiş.  Bunun öncesinde kışın anlatıldığı Şitâiye, karın anlatıldığı berfiye, cemreden sonra da baharîye, rebîiye, temmuziye gibi kasideler yazılırmış.

Bakî’nin Ali Paşa’ya yazdığı kasidenin bahariye bölümünden iki beyit şöyle:

“Tâze can buldu cihân erdi nebâtâta hayât

Ellerinde harekât eyleseler serv ü çenâr

Yine ferrâş-ı sabâ sahn-ı rıbât-ı çemene

Geldi bir kafile kondurdu yükü cümle bahar…”

Isınma havadan mı başlar, sudan mı, topraktan mı tartışmasını bir yana bırakalım. İstatistikler ortaya bir gerçeği çıkarıyor.

O da şudur: “İstanbul’da 60 yıllık dönem için yapılan bir araştırma, cemrelerin kıştan bahara geçilirken ortalama sıcaklık eğrilerinin yükselmeye başladığı dönemin başlangıcını belirledikleri ve bu dönemde mevsim normallerinin üzerindeki az ya da çok bir sıcaklık artışıyla çakıştıklarını ortaya koymuştur. Cemreler arasındaki günlerdeyse, sıcaklıklarda az da olsa bir düşüş olduğu saptanmıştır. Aynı araştırmaya göre her üç cemre dikkate alındığında, bir iki günlük farklarla bu tarihlerde % 42 olasılıkla, iki cemre dikkate alındığındaysa % 74 olasılıkla belirgin bir ısınma gerçekleşmektedir”.

Cemrelerin bizim mesleğimizde de tatlı anıları vardır.  Eskiden gazeteciliğe ilk başlayan muhabirler dalga geçmek için cemrenin düşme fotoğrafını çekmeye gönderilirdi… Çocukluğu gelenek ve göreneklerimizin yaşandığı ortamlardan uzak geçen muhabir, fotoğrafını çekmek için sokak sokak cemre arardı.

Oysa bizler, çocukluk günlerimizde, Şubat ayının 20’sinde gökyüzüne bakarak cemreyi arardık. Bir türlü göremezdik. Bir hafta sonra “Cemre bugün de suya düştü” derlerdi. Elimizde sopalar, buzlu su birikintilerine sokar, cemre arardık.  Çok geçmezdi ki “Üçüncü cemre de düştü” denirdi.  Haydiii çamurlu topraklarda düştüğü söylenen cemreyi aramaya.

Bugün ise, cemrelerin düştüğü duvar takvimlerinde yazıyor. Bizler gibi saflık edip de cemreyi şurada burada aramaya kalkacak çocuklar da yok. Ne bakılacak gök yüzü, ne su birikintisi, ne toprak kaldı.

Onun için genç meslektaşlarımızın tongaya basmasını doğal karşılamak gerekir.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

error: Kopyalama Yasak
×