-Önceki Yazının Devamı-
Hz. Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur: “Birinizin elinde bir fidan varken kıyamet kopacak olsa bile derhal onu diksin.” (Müsned, III/184-191).
Allah ağaçlar Beni tesbih ediyor, bundan ibret alın diyor, biz ağaçları yakıyoruz. Peygamber fidan dikin diyor, biz ormanı perişan ediyoruz. Sonra da kuraklık var diye yağmur duasına çıkıyoruz. Ağaçları, çiçekleri ve böcekleri yakarsak Allah bize yağmur verir mi? Hâşâ Allah ile dalga mı geçiyoruz!!!
5- Kıyamet Koparken Neden Diksin Fidanı?
Çünkü fidan yeni bir başlangıçtır, bir umuttur, bir ışıktır, geleceğe dair bir eylem ve iyiliği yeşerten bir inançtır. Şu hâlde ormanı yakmak geleceğimizi yakmaktır. Ağacı yakmak bereketimizi yakmaktır, bitkileri yakmak ekmeğimizi yakmaktır. Kıyamet, ormanların yakıldığı, hayvanların katledildiği, çevrenin tahrip edildiği, soluduğumuz havanın kirletildiği, suların çekildiği bir zamanda mı yaşanacak acaba? Veya Hz. Peygamber, kıyametinizi geciktirmek için de fidan dikin demiş olabilir mi? Gelin hep birlikte güzel Anadolu’ya, şehitlerimizin yattığı topraklara ve ormanlarımıza sahip çıkalım, bu toprakları yağmur ormanlarıyla süsleyelim, can dostlarımız olan hayvanları koruyalım.
Son günlerde Anadolu’nun o güzelim, o gür ormanları cayır cayır yanıyor, yeşil kayboluyor ve ülke sarı tehlike dediğimiz çölleşmeye doğru gidiyor. Anadolu’ya ve ülkemize yazık oluyor. Bu kötülüğü biz yapıyoruz, insanlar yapıyor.
Bir zamanlar Marmara bölgesinin, Karadeniz ve Akdeniz bölgesinin tamamının, Ege bölgesinin yüzde doksanının ormanlarla kaplı olduğu bildiriliyor. Anadolu’nun orman zengini bir coğrafya olduğu belirtiliyor. Ankara savaşında Timur’un fillerinin Çubuk ovasında ormanlar içinde saklandığı haber veriliyor. Sultan Yavuz’un, Çaldıran’a giderken sık ve uzun çam ağaçlarının arasından geçip gittiği söyleniyor. Ancak bugün ormanlar azalmış. Vatanın savunması sadece tankla, tüfekle, uçakla olmaz, yeşil örtüyü korumak, ormanlara sahip çıkmak da vatan savunmasının bir parçasıdır. Diktiğimiz her fidan, yetiştirdiğimiz her ağaç, süngüsü elinde vatanı bekleyen bir yiğit gibidir. Bu yiğitlere de kıymayalım, onları da yakmayalım…
Oksijen kaynağı ormanlar hiç olmadığı kadar tehdit altında. Yangın, ev-fabrika, otel yapmak, tarla açmak, maden çıkarmak gibi sebeplerle her yıl İç Anadolu kadar ormanlık alan yok ediliyor. Kaybedilen alanın kazanılması için on yıl boyunca her insanın senede iki ağaç dikmesi gerekiyor.
6- Orman Temiz Hava, Bol Oksijen Demektir:
Çıplak dağlar, çorak ovalar insanı rahatsız eder, yeşillik ve ağaçlar ise insana mutluluk verir. Yeşile bakan, ağaçları gören göz dinlenir. Sıkıntınız mı var, ormana gidin hiçbir sıkıntınız kalmaz. Ya- şadığı şehrin sıkıcı havasından kurtulup kirliliğin olmadığı bir yerde mesela ormanlık bir alanda temiz hava alan, bol bol oksijen soluyan yeniden doğmuş gibi olur.
Ağaç insan kadar önemli ve değerlidir. Hâlâ bunun farkında değiliz. Allah hepimizi ıslah etsin ve bunun için bizi cehennemden korusun… Peygamberimiz, “Haksız yere ağacı kesen bir adam tepe taklak cehennemi boylar” buyurmuştur.
Ormanlar hepimizin ortak malı ve geleceğidir. Oradan ağaç çalmak da, ağaç yakmak da hırsızlıktır, hem de kamu malı hırsızlığıdır ve büyük günahlardan biridir. Mesela Tebbet suresinde Ebu Leheb’in karısının ormandan çalı-çırpı topladığı, dikenli odunlar aşırıp, keskin budaklı ağaçlar getirip Hz. Peygamber’in geçeceği yollara yerleştirdiği, böylece onun İslam tebliğ etmesinin önüne geçmeye çalıştığı eleştirilmektedir (bk. Tebbet, 111/3-5). Bu sebeple surede Ebu Leheb’in karısı için “hammaletel hatap/odun taşıyıcısı” ifadesi kullanılmış, cehennemde yanacağı odunları taşıyan biri olarak belirtilmiştir. Buradan hareketle “ormanları yakanlar, ağaçları talan edenler de bir nevi cehennemde yanacakları odunlarını, ateşlerini mi hazırlıyorlar” diye düşünürsek hata yapmış olur muyuz?
Efendim, ihtiyacımız var, ormandan yararlanmayalım mı, oradaki ağaçları almayalım mı? Şeklinde bir düşünce olabilir. Alalım ama önce ihtiyacımızı devlete söyleyelim, devlet karşılar. Şu devlete saygılı olalım ve biraz güvenelim. Her birimiz devlet olmaya kalkmayalım artık. Herkes devlet olursa ortada devlet kalmaz.
7- Sonuç:
Sonuç olarak ülkemize, toprağımıza, ormanlarımıza sahip çıkalım. O asırlık çamların, çınarların, kayınların yakılmasına izin vermeyelim. Mevsiminde ağaç dikme seferberliği başlatalım, her vatandaşımız adına en az iki ağaç dikilmesini sağlayalım. Dedelerimiz bizim için ağaç dikmişler, bizde torunlarımız için ağaç dikelim. Dedelerimizin hakkını ancak böyle ödeyebiliriz. Aşık Veysel ne güzel söylemiş: “Benim sadık yârim kara topraktır” diye. Sadık yâr toprağımızı, suyumuzu, havamızı kirletmeyelim…
Konuyu gönül insanı Yunus Emre’nin şu deyişleriyle bağlıyorum:
“Çiçekle hoş geçin, balı incitme gönül.
Bir küçük meyve için dalı incitme gönül.
Mevla verince azma, geri alınca kızma.
Tüten ocağı bozma, külü incitme gönül.
Dokunur gayretine, karışma hikmetine,
Sahibi hürmetine kulu incitme gönül.
Sevmekten geri kalma, yapan ol yıkan olma,
Sevene diken olma, gülü incitme gönül.”
Bu konuda başka ne söylenebilir ki?!