Çok Eşlilik Meselesi-1

Yayınlama: 17.07.2025
Düzenleme: 17.07.2025 22:03
18
A+
A-

ÇOKEŞLİLİK MESELESİ (1)

A- GİRİŞ:

1- Kavram ve Tanım:

Müslüman geleneğinde Teaddüd-i Zevcat, Batı kültüründe Poligami kavramlarıyla ifade edilen, bir erkeğin aynı anda birden fazla kadınla evliliği, yani çokeşlilik meselesi, öteden beri tartışılan bir husustur. Konu, kadınları itibarsızlaştırdığı, ikinci sınıf insan konumuna düşürdüğü gerekçesiyle şiddetle eleştirilmektedir.

Konuyla ilgili Monogami, Poliandri, Cariye, Odalık ve Kuma gibi kavramlarda kullanılmaktadır. Monogami, tekeşlilik; Poliandri, bir kadının birden fazla erkekle evliliği; Cariye, özgürlüğü elinden alınmış, alınıp satılan ve her konuda sahibinin isteklerine uymak zorunda olan kadın; Odalık, bir erkeğin nikahsız olarak sahiplendiği cariye; Kuma ise, aynı erkekle aynı zamanda evli olan kadınlardan her biri, anlamında kullanılan kavramlardır.

Tarihte poliandri hayatı yaşayan, yani aynı anda bir kadını paylaşan, onunla birlikte karı-koca hayatı yaşayan erkeklerden de bahsedilmekte, ancak böyle bir durumun çok sınırlı olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle “Çokeşlilik Meselesi” deyince burada, bir erkeğin aynı anda birden fazla kadınla evliliği söz konusu edilecektir.

Yazının başında Müslüman Türk dünyasının yetiştirdiği ünlü Tatar filozofu ve İlahiyat otoritesi Musa Carullah’ın (ö.1949) konuyla ilgili şu tespitlerine yer vermek isabetli olacaktır. O şöyle diyor:

“Her insanın sadece bir refiki (hayat arkadaşı) olur. Her hatunun bir kocası, her erkeğin yalnız bir hatunu olur. Kadın için bir kocanın varlığı tabiat kanunudur; bunun tersi vahşettir. Erkek için ise bir hatunun varlığı adalet kanunudur; bunun da aksi ya zulümdür, men edilir yahut da zarurettir, rıza bulunmadıkça, ruhsat olmadıkça caiz olmaz.” (Musa Carullah, Hatun, s. 91).

O hâlde her erkeğin bir karısı, her kadının da bir kocası olmalıdır. Aklın, vahyin, fıtratın, geleneğin, hukuk ve adaletin gereği budur. Bir erkeğin aynı anda birkaç karısı olamayacağı gibi bir kadının da birkaç erkeği veya kocası olamaz. Dolayısıyla çokeşlilik uzmanlar tarafından da eleştirilmiştir. O eleştirilerden biri de şöyledir:

“… İki eşi olan bir erkek, eşlerine istediği kadar, ‘İkinizi eşit seviyorum, bir elmanın iki yarısı gibisiniz,’ desin, büyük bir ihtimalle bu kadınlar, yaşamlarının bir elma gibi ortadan ikiye bölünmüş olduğunu hissedeceklerdir.” (Üstün Dökmen, Küçük Şeyler 4, s. 39).

İlahi dinlerin çok eşliliğe izin verdiği, özellikle İslâm’ın dörde kadar kadınla evliliği meşru gördüğü şeklindeki geleneksel anlayış hem doğru değildir hem de mantıklı değildir. Biz bu çalışmamızda çokeşlilik konusunu incelemeye çalışacağız.

2- Tek Eşten Çokeşliliğe:

Kadınlarla ilgili İslâm’a yöneltilen önemli eleştirilerden biri de çokeşlilik meselesidir. Çokeşliliğin olduğu yerde kadın haklarından ve özgürlüğünden söz edilemeyeceği, aile saadetinden bahsedilemeyeceği belirtilmektedir. Çokeşlilik meselesine İslâm’dan ve Kur’an’dan deliler getirilmekte ancak bunların isabetli olmadığı da bildirilmektedir. Hemen belirtelim ki kadın haklarından söz etmek, kadınların avukatlığına soyunmak bir erkek olarak öncelikle bize düşmez. Kadınlar, kendi sorunlarını yine kendileri çözmelidir. Biz sadece kadınlarla ilgili İslâm’a yamanan bu ve benzeri sorunların İslâm’dan ve Kur’an’dan kaynaklanmadığını belgeleriyle ortaya koymaya, ayetlerin nasıl amacından saptırıldığını tespit etmeye çalışacağız.

Rivayete göre bir adamın yedi oğlu varmış. Hükümdar her savaş ilan ettiğinde oğullarından birini harbe göndermiş, ancak geri dönen olmamış. Hükümdar tekrar savaş ilan etmiş, asker toplamak için de ferman çıkarmış. Hükümdarın adamları, “ferman var, her aile bir asker verecek” diyerek adamın kapısına dayanmışlar. Adam son oğlunu da görevlilere teslim ettikten sonra: “Bende asker kalmadı. Hükümdara selam söyleyin, bir daha benim zürriyetime güvenip sağa-sola savaş ilan etmesin” demiş.

İstila savaşlarının hâkim, ganimet kültürünün egemen olduğu, toprak ağalarının ırgata ihtiyaç duyduğu, kaba kuvvetin ve kol gücünün geçerli olduğu erkek egemen toplumlarda, savaşan, kılıç sallayan, ırgatlık yapan ve ganimet getiren erkek çocuk önem kazanmıştır. Erkek çocuk ne kadar çok olursa aşiretin, derebeyinin, kabilenin, site devletinin o kadar güçlü olacağına inanılmıştır… Dolayısıyla erkek çocuk, güç ve kuvvetin sembolüne dönüşmüş, baba da erkek çocuğa nispet edilmiştir. Neslin erkek çocukla devam ettiğine inanılmış, erkek evlat ve servet her şeyden üstün tutulmuştur.

Çokeşlilik anlayışının böyle bir ortamda doğduğu söylenmektedir…

“Ne var ki, tarihi süreç içinde sadece İslâm toplumlarında değil, kral, şef ya da asillere tahsis edilmiş gibi gözükse de birçok Hind-Avrupa toplumunda çok eşle evliliğe izin verildiği bilinmektedir. Genel olarak arkaik toplumlarda geniş bir hareme sahip olma, bir zenginlik ve güç belirtisiydi…” (Prof. Dr. Abdurrahman Kurt, Bursa Sicillerine Göre Osmanlı Ailesi (1839-1876), s. 108).

Varlıklı avcılar ve çiftçiler arasında çokeşlilik daha sık uygulanmış; Afrika ve Asya’da en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Doğruluğu su götürse de, rivayete göre, Uganda kralı Mutesa’nın yedi bin, Yüksek Hind kastına mensup Krishna Gopala’nın on altı bin karısının olduğu iddia edilmiştir… (Bk. Abdurrahman Kurt, Dini Kaynakların Çokeşliliğe İlişkin Görüşleri ve Osmanlılarda Çokeşlilik Makalesi, Uludağ Ünv. İlahiyat Fak. Dergisi, sayı: 8, cilt: 8, 1999, syf: 185).

Buradan hareketle çokeşliliğin, dini anlayıştan çok ekonomik ve sosyal hayattan kaynaklandığını söylemek mümkündür.

İsrailoğulları peygamberlerinden olduğu halde Yahudilerin güçlü bir kral olarak kabul ettikleri Hz. Davud’un yüze yakın, oğlu Süleyman peygamberin ise bin civarında karısı olduğundan söz edilmiştir. … Ancak ezilen insanların hakkını, hukukunu korumak için gönderilen bir peygamberin bu kadar eşi olur mu, şeklinde bir sorgulama da yapılamamıştır.

Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, oran çok düşük de olsa çokeşlilik, tüm toplumların varlıklı kesimlerinde görülen ortak bir uygulamadır.

“Tarihi süreçte çokevlilikler yaşansa da üç ilahi dine göre, toplum hayatı, monogam (tekeşli) evlilik yapan Hz. Âdem ve Havva ile başlamıştır. Hatta Eski Ahid’deki ilk iki insanın yaratılış hikâyesi tekeşliliği, Tanrı’nın arzusu olarak takdim eder.” (Abdurrahman Kurt, AGM, syf:184-185).

Kur’an-ı Kerim’e göre de insanlık tarihi bir erkek ve bir kadınla, yani Hz. Âdem ve Havva ile başlamıştır (bk. Nisa, 4/1; Hucurat, 49/13). Şu hâlde ilk yaratılışta bir Âdem iki Havva, bir Âdem üç Havva, bir Âdem dört Havva değil, bir Âdem bir de Havva vardır. Hatta ayette Âdem’e hitaben “Sen ve eşin. …” (Bakara, 2/35) buyurulması da Hz. Âdem’in tek eşli yaratıldığına bir delildir.

“Varlıklı Yahudilerde poligami (çokeşlilik), on birinci yüzyıla kadar varlığını sürdürmesine rağmen alınan bir kararla bu dönemden itibaren yasaklanmıştır. Normal tekeşli evliliklere bile çekince gösteren Hristiyanlıkta ise poligami, Jüstinyen (483-565) tarafından yasaklanıncaya kadar varlığını sürdürdüğü bilinmektedir.” (Prof. Dr. Abdurrahman Kurt, AGE, syf: 108-109).

Şu hâlde dini kaynaklar, hayatın başlangıcının ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem ve eşi Havva ile tekeşli bir şekilde başladığını, Âdem’den sonra gelen peygamberlerden Nuh, Şit ve Lut’un da tekeşli olduklarını belirtir. Hz. Musa’nın tek eşli, Hz. İsa’nın ise hiç evlenmediği bilinmektedir. Buna göre insanlık tarihinin başlangıcında tek eşli olarak başlayan ve devam eden aile hayatının zaman içerisinde erkek egemen sınıfların müdahalesiyle dejenere edilerek çokeşliliğe dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Dejenerasyonun boyutlarını görmek bakımından Süleyman peygamber ve peygamber torunu Hz. Hasan üzerinden iki misal arz edilecektir…

(Devam Edecek…)

error: Kopyalama Yasak