Çok Eşlilik Meselesi-7

Yayınlama: 06.08.2025
29
A+
A-

ÇOKEŞLİLİK MESELESİ: (7)

e3- Ebu Hanife Tekeşliliği Savunmuştur:

Ebu Hanife, Hanefi mezhebinin kurucu lideri ve Abbasi devletinin kuruluşuna tanıklık etmiş ünlü İslâm hukuk bilginidir. Abbasilerin kurucu liderlerinden Ebu Cafer Mansur ve hanımı arasında anlaşmazlık olmuş ve hakem olması için Ebu Hanife davet edilmiştir. Mansur ile Ebu Hanife arasında geçen diyalogu Muhammed Ebu Zehra’nın Ebu Hanife kitabından nakledelim:

“… Mansur ile zevcesi arasında, zevceler arasında eşitliğe riayet etmemek ve kendisinden yüz çevirmek yüzünden dargınlık vuku buldu. Zevcesi Mansur’dan adalet üzere hareket etmesini istedi. O da:

‘İkimizin arasında hakem olarak kime razısın?’ dedi.

‘Ebu Hanife’nin hakemliğine razıyım’, cevabını verdi.

Mansur da onun hakemlik yapmasını kabul etti. Bunun üzerine Ebu Hanife’yi davet ettiler. Mansur söze başladı: ‘Zevcem benden davacı, adaletini göster bakalım’.

‘Emirü’l-Müminin anlatsınlar bakalım, mesele nedir?’ ‘Bir erkek kaç kadın alabilir?2 ‘Dört’.

‘Cariyelerden kaç?’ ‘Onlar için bir sayı yok, istediği kadar’.

‘Bunun hilafını söyleyen var mı?’ ‘Hayır’. Ebu Cafer Mansur, hanımına dönerek:

‘Söylediklerini işitiyorsun ya’, dedi. ‘Bunlar şeriat hükmü’. Ebu Hanife tekrar söz aldı:

‘Allah Tealâ bunları zevceleri arasında adalete riayet edenler için helal kıldı. Adalete riayet etmeyen veya edemeyeceğinden korkanlar birden fazla karı almamalıdır. Allah Tealâ buyuruyor ki: ‘Adalet edemeyeceğinizden korkarsanız bir tane yeter.’ Bize yakışan Allah Teâlâ’nın verdiği edeb dersini kabul etmektir. O’nun öğütlerinden ibret alıp faydalanmak lazımdır’.

Ebu Cafer Mansur bunlara diyecek bir şey bulamadı, susup kaldı. Ebu Hanife de çıkıp gitti. Evine vardığı zaman Mansur’un zevcesi ona hizmetçisiyle para, elbise, bir cariye ve bir Mısır merkebi hediye gönderdi. Ebu Hanife bunları kabul etmeyip geri çevirdi ve hizmetçiye dedi ki:

‘Ona selam söyle ve de ki: Ben dini vazifemi yaptım. Hakkı müdafaa ettim. Bunu Allah için yaptım. Bununla kimseye yakın olmak istemedim. Dünyalık da arzu etmedim’.” (Muhammed Ebu Zehra, çev. Osman Keskioğlu, Ebu Hanife, syf: 51-52, DİBY).

Sonuç olarak bu ifadelerden; Ebu Hanife’nin adalet şartına özellikle vurgu yaptığı, erkeğin karıları arasında adaletli olmasının ise mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. “Bize yakışan Allah Teâlâ’nın verdiği edeb dersini kabul etmektir” sözü aslında konuyu bağlamıştır. Allah, “Bir eşle yetinmek daha hayırlıdır…” diyorsa bunun aksini düşünmek edebe aykırıdır. Ebu Hanife buna işaret etmiştir. Dolayısıyla bu diyalog dikkatle incelendiğinde Ebu Hanife’nin tekeşliliği savunduğu ortaya çıkmaktadır. Ebu Cafer Man- sur’un karısının Ebu Hanife’ye para ve kıymetli hediyeler göndermesi de bunu teyit etmektedir. Ancak o bu hediyeleri kabul etmemiştir.

f- Kanuni’nin Şeyhülislam’ı da Çokeşliliğe Karşıdır:

On altıncı yüzyılda yaşamış Kanuni’nin şeyhülislamı ünlü âlim Kınalızade Ali Efendi de (1510-1572) çokeşliliği eleştirmiş ve tek eşliliği savunmuştur:

“Çok evlenmeye atılan kimselerin evlerinde mücadele, husumet, kötü yaşayış ve bozuk nizam mevcuttur. Zarara uğrayan hür kadın, en aşağı mertebede, kocasının yiyecek, giyecek, evin ve aletlerin korunmasında tembellik ve ilgisizlik gösterir.

Filozoflara göre, çokevlilik cihan hükümdarlarından başkasına caiz değildir. Zira kadın onlara karşı taparcasına bağlı bulunmaktadır. Gayret ve hamiyet gösterip bozgunculuk yapması ihtimali yoktur. Onların da bunu yapmamaları daha iyidir. Zira erkek evde, tendeki can gibidir. İki bedene bir can olmadığı gibi iki eve de bir erkek yakışmaz…” (Kınalızade Ali Efendi, Devlet ve Aile Ahlakı, s. 48).

Kınalızade Ali Efendi, “İki karıya bir erkek yakışmaz, bir karının bir kocası olmalıdır” diyor…

g- Çokeşlilik Osmanlıda da Marjinaldir:

Konunun daha iyi anlaşılması için Müslüman bir ülke olarak kabul edilen Osmanlı Devleti’nin zirve asrı 16. yüzyıldan da misal verelim. Bu asırda yetişkin Osmanlı erkeklerinin evlilik durumu nasıldı, söz gelimi bir erkeğin kaç eşi vardı? Belki de onların çokeşli oldukları aklımıza gelebilir. Ancak olay hiç de öyle değildir. 16. yüzyıl Bursa mahkeme sicilleri üzerine araştırmalarıyla bilinen ve araştırma sonuçlarını kitaplaştıran Prof. Dr. Abdurrahman Kurt’un konuyla ilgili önemli tespitler vardır. Bir bölüm aktaralım:

“Mahkeme sicillerine istinaden yapılan bir araştırmaya göre 16. yüzyıl Bursa’sında poligami oranları şöyledir: 939 evli erkekten iki kadınla 22 kişi (yüzde 2), üç kadınla 2 kişi (yüzde 0,2) evli iken, dört kadınla birden evli bulunan kimse yoktur.

Daha çok toplumun üst kesimlerine yönelik diğer bir araştırmaya göre, 17. yüzyılın ortalarına doğru 1092 evli erkekten 49’unun 2’şer (%4,4), ikisinin üçer (yüzde 0,1) karısı mevcuttur.

200’ü aşkın Bursalı erkeğin mirasçıları üzerinde yapılan başka bir araştırmada ise, 17. yüzyılda iki ya da daha fazla evlilik yapan erkek oranı sadece yüzde 1’dir.” (Prof. Dr. Abdurrahman Kurt, Bursa Sicillerine Göre Osmanlı Ailesi (1839-1876), s. 116-117).

“İlber Ortaylı’nın ‘Osmanlı Toplumunda Aile’ adlı değerli eserinde gösterdiği gibi, o çağlarda bile çok eşli evlenme oranı ancak yüzde 3 civarındaydı…” (Bk. Taha Akyol, Milliyet, 30 Haziran 2008).

Sonuç olarak bir taraftan Kur’an-ı Kerim’in, eşler arasında adalet sağlanamayacaksa tek kadınla yetinilmesini istemesi (Nisa 4/3), diğer taraftan İslâm’ın, eşlerine iyi muamele etmesi, geçimini sağlaması konusunda kocaya yüklediği mükellefiyetlerin, birden fazla kadınla yapılan evliliklerin sayısını azalttığı söylenebilir. (Bk. Prof. Dr. Abdurrahman Kurt, AGE, s. 116).

Osmanlılarda çokeşliliğin dinden ziyade gelenekle ilgili olduğu, bu evliliği sıradan insanların değil daha ziyade varlıklı erkeklerin ve üst düzey idarecilerin yaptığı da anlaşılmaktadır.

d4- “Çokeşlilik Yasaklanmalıdır.”

Osmanlı Medreselerinde yetişmiş ve Osmanlı Devleti’nin son döneminde yaşamış, İslâm fıkhı âlimi Mansurizade Said (ö.1923) “Teaddüd-i Zevcât İslâm’da Men Olunabilir” başlıklı bir makale yazmıştır. Makalesinde çokeşlilik konusunda hiçbir şer’i emir ve nehiy bulunmadığını belirtir. Nisa 4/3 âyetteki ifadelerin cevaz hükmünden ibaret olduğunu savunur. Hakkında emir ve yasak bulunmayan tüm meselelerde kamu otoritesinin (ülu’l-emr) mutlak tasarruf yetkisine sahip olduğunu açıklar. Dolayısıyla çokeşlilik, nikâh ve talak gibi konularda ülu’l-emr’in emir ve yasak hükmü koyma hakkının bulunduğunu belirtir… (Bk. İslâm Mecmuası, cilt: 1, sayı: 8 (1330-1332)’den Mustafa Öztürk, Çağdaş İslâm Düşüncesi ve Kur’ancılık, syf: 42).

Devlet hem bireylerin hem ailenin hukukunu korumak ve vatandaşlarının huzur içinde yaşamalarını temin etmek bakımından birtakım tedbirler alabilir. Nitekim bugün ülkemizde çokeşlilik yasal değildir. Şu hâlde çokeşliliğin ilahi bir emir olmadığı ve böyle bir durumda olumsuzlukları dikkate alan kamu otoritesinin bu uygulamayı yasaklamasının isabetli olduğu anlaşılıyor. Buradan da çokeşliliğin Kur’an’ın emri olmadığı ortaya çıkıyor.

d5- “Göğsünü Gere Gere Kimse Caizdir Diyemez”:

Ülkemizde İslâm hukukunun önemli isimlerinden biri de Prof. Dr. Hayrettin Karaman’dır. Çokeşlilikle ilgili Hoca’nın açıklamalarından da bir bölüm nakledelim:

“Caiz olan bir şeyle karşı tarafa kötülük edilir mi?’ sorusunu soruyor Hoca ve ‘Edilir’ diye bizzat kendisi cevap veriyor. ‘Fiil olarak bir erkeğin ikinci bir kadınla evlenmesinin caiz olduğunu, ama karşı tarafı üzmesine bakıldığında kimsenin göğsünü gere gere bu caizdir’ diyemeyeceğini özellikle belirtiyor. Hoca ‘ya göre, ‘İlk eşi ve çocukları üzmenin ve yaşadıkları tahribatın ne boyutta olduğuna, dayanılır olup olmadığına… bakmak gerekir’.

Hoca, ‘Bir Müminin bu sebeple o caiz olan işi yapmaması gerekir… Siz Müslümansanız, Allah’tan korkuyorsanız, sorumluluk duygunuz varsa, yarın hesaba çekilmek gibi bir endişe duyuyorsanız, yapamazsınız bu işi’ diyor… (Zaman, 22 Aralık 2001).

Dolayısıyla sorumluluk sahibi, hesaba çekileceğine inanan ve Allah’tan korkan bir Müslüman, hanımını üzerek onun üzerine ikinci bir eş alma hakkına sahip değildir. Dolayısıyla hiç kimse İslâm’da çok eşlilik vardır ve bu caizdir diyemez.

d6- Konya’dan Yükselen Bir Kadın Feryadı:

Allah’ın emri veya tavsiyesi olan bir konuya Müslüman itiraz edebilir mi? Ancak Konya gibi muhafazakâr bir şehrimizden üzerine kuma getirilen inançlı bir kadının feryadı yükseldi ve gazete manşetlerine konu oldu. Feryat şöyle yankılandı:

“Kadınlara sesleniyorum! İkinci evlilik Allah’ın bir emri değil… Böyle bir emir var diyene inanmasınlar. Sadece, kadınları korumak amaçlı ruhsatı, emir diye kullanmaya kalkanlar var. Kadınlar, hukuki haklarını sonuna kadar savunmalıdır… Ama ikinci eş, çok onur kırıcı. Böyle bir şeyi hak etmedim…” (Bk. Milliyet, 17 Mayıs 2006).

Din adı altında bu ve benzeri mazlumların feryatlarına kulakları tıkamak büyük bir vicdansızlıktır. İnsan onurunu korumak iddiasıyla gelmiş olan yüce İslâm, kadını mağdur ederek kocayı memnun edemez. Böyle din ve dindarlık olmaz.

e- Evlenirken Kadın Kocasının Tekeşli Olmasını Şart Koşabilir:

Evlenirken kadın kocasına “Benimle evli olduğun sürece ikinci bir eş almayacaksın” diye şart koşabilir mi? Koşarsa böyle bir şart dinen geçerli olur mu?

Hanefi hukukçuları bu şartın geçerli olmadığını, Allah’ın verdiği bir iznin bu şartla ortadan kaldırılmış sayılacağını ileri sürmektedirler. Hanbeli hukukçuları ise şartın mümkün ve kocayı bağlayıcı olduğunu, çünkü bu şartın geçersiz olduğunu söyleyen bir nassın bulunmadığını ve bu şartın kadına yarar sağladığını söylemektedirler. Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnamesi bu konuda Hanbeli mezhebinin görüşünü tercih etmiş ve bu tür bir şartı geçerli kabul etmiştir (md. 38). Koca bu şarta rağmen ikinci defa evlenirse kadın kocasının tekeşli kalacağı şartına uymaması sebebiyle kendi evliliğini feshettirme hakkına sahiptir. (Bk. İlmihal II İslâm ve Toplum, s. 206).

Hanbeli mezhebi, Kur’an ve Sünneti ölçü alan sahih İslâm mezheplerinden biridir. Bu mezhebe göre kadın, şart koşarak kocasının ikinci eş almasını engelleyebiliyorsa, çokeşlilik Kur’an’ın emri olamaz.

error: Kopyalama Yasak