Her hafta dilimin döndüğünce, yaşadıklarımdan, gördüklerimden, edindiğim bilgilerden, yaptığım görevlerden, 35 yıllık gazetecilik geçmişimden, velhasıl hayat tecrübelerimden de örneklemeler yaparak çeşitli konularda bilgiler aktarıyor ve siz değerli okurlarım ile takipçilerime deneme tarzı makaleler yazıyorum.
Bu haftaki makaleme konu ettiğim, “Geçinmek mi, Darılmak mı?” konulu yazıma da, bu haftaki Cuma vaazında çok beğendiğim bir cümlesini izniyle aldığım müftü beyin “Hassasiyet bir ahlaktır” ifadesiyle başlamak istiyorum.
Nedir bu hassasiyet? Neye ve hangi şeylere, hangi konulara, hassas olmalı ve hassasiyet göstermeliyiz?
İşte bu, müftü beyin söylediği cümlenin içinde gizli.
Peki, nedir bu gizli olan? Son zamanlarda farklı söylemlerle de karşımıza çıkan ve gerek kamu, gerekse özel sektörde dahi kurullar oluşturulan “Etik” yani “Ahlak” kavramı, işte bu cümlenin ana öznesi.
İlkokuldan itibaren hemen hemen tüm öğrenim hayatı boyunca Din ve Ahlak Bilgisi eğitimi verilen bizler, acaba ailemizden başlayarak “ahlaki” davranabiliyor muyuz? Ya da başka bir deyişle ne kadar “ahlaki davranışlar” içerisinde oluyoruz?
Yaklaşık bir ay sonra kutlayacağımız Kurban Bayramında yine kurbanlar kesip vacip olan bir görevi yerine getirmeye çalışan bizler, neden kendilerinin hoşuna gitmeyen doğru şeyleri yazdığımızda hemen “alınganlık” göstererek “darılma”yı tercih edip farklı farklı davranışlar sergiliyorlar.
Geçen haftaki yazımda “Empati” kurmanın gerekliliğini ifade etmiş, yaptığımız ve almış olduğumuz kararlarda kendimizi başkalarının yerine koyamadığımızı ifade etmiştim ki; bu da bir “Hassasiyet” değil midir?
Baktığımızda; yaşadığımız tüm hayatımız, bir “ahlaki” kural çerçevesinde dizayn edilmiştir ki; toplumsal tüm kurallar da bir “ahlak” düzeni içerisinde oluşturulmuştur.
Dünyada canlı-cansız tüm varlıkların bir görevi olduğunu, dünyanın ve tüm varlıkların yaratıldığı günden bu yana geçen sürede insanoğlunun Milattan Önce de “ahlak” kurallarına göre yaşam sürdüğünü düşünen biri olarak şunu da ifade etmeden geçmek istemiyorum: “Darılmak isteyene bahane, geçinmek isteyene çare çok”…
Tekrara düşmek adına olsa da, yerelden başlayarak Büyükşehir sınırlarında görev yapmış biri olarak, “hassasiyetlerimizin” birbirimizin üzerinden prim kazanmak yerine, “ahlaki” davranarak, sadece ve sadece doğrudan yana olmamız; haklı yere yapılan eleştirilerden de “darılmak” yerine “ders” çıkartmamız gerektiğini, bir kere daha ifade ediyorum.
Biri tıp doktoru, diğeri endüstri mühendisi olan kızlarım bile, daha çocuk yaşlarından itibaren, ben dahil yanlış gördükleri konularda eleştiri haklarını karşısındakini kırmadan, incitmeden kullanmış ve kullanmaya devam etmektedirler.
Sonuç olarak; ben dahil hiç kimse kusursuz ve hatasız değildir.
Haftaya yepyeni konu veya konularda buluşmak ümidiyle siz değerli okurlarıma ve takipçilerime sağlıklı, mutlu ve başarılı günler dileyerek; Allah’a emanet ediyorum.
Kalın sağlıcakla…
Harika bir yazı