Şam Ulu Camii olarak da bilinen (antik adıyla Vaftizci Yahya Kilisesi) yani EMEVİ Camii Suriye’nin başkenti Şam’ın eski şehir kısmında yer alır ve dünyanın en büyük ve en eski kiliseden döndürme, camilerinden biridir. Kilise olmadan önce ise ünlü bir Zeus tapınağıdır. En altta pagan tapınak, üzeri kilise ve onun da dönüştürülmesiyle Camii olmuştur.
634 yılında, Şam’ın Araplar tarafından feth edilmesiyle, Roma imparatoru I. Konstantin zamanından beri Vaftizci Yahya’ya adanmış Hristiyan bazilika, Ebû Ubeyde bin Cerrâh’ın gözetimi altında 635 yılında yapıya bazı eklemelerle camiye çevrilmiştir. Yetmiş yıl boyunca aynı yapı hem kilise hem de cami olarak iki dinin ibadethanesi olmuş; Müslüman nüfusun zaman içinde artması sonucu tamamı camiye çevrilmiştir.
Bu camii ilk camilerdendir. O zamanlar, her şehirde, yerleşimde cami yoktu. Cami geleneği daha başlamamıştı. Ancak Şam ve fethedilen Hıristiyan yerleşimlerde çok sayıda bazilika, kilise bulunmaktaydı. Müslümanlar buraların çoğunluğunu camiye dönüştürdü, sonuçta belli bir zaman diliminde her kilise yerinde ya da yanında bir camii oluşturuldu.
Emevi Cami, bugün hala korunan “Vaftizci Yahya kafası” gibi kutsal emanetleri muhafaza eder. Ayrıca cami içerisinde Şiilik için önemli nirengi noktaları vardır. Bunlar arasında cami önünde, I. Yezîd tarafından zafer ilanı için gösterilmek üzere kafası kesilen ve saklanılan Muhammed’in torunu Hüseyin’in kafası yer almaktadır. Caminin kuzey duvarına eklenmiş küçük bir bahçede Selahaddin Eyyubi’nin türbesi bulunmaktadır. Şam tarih boyunca olduğu gibi günümüzde yeniden el değiştirdi. Aleviliğin ağırlık noktalarını muhafaza eden Emevi Camii yeni islamcı yönetimle bu sembollerini kaybedebilir.
Orijinal planıyla günümüze kadar gelebilmiş olan Şam Emeviye, enine gelişme gösteren, mihrap önü kubbeli plan tipine sahiptir. Yapımından sonra kurulan tüm İslam devletlerinde cami mimarisine model olmuş ilk yapıdır. Cami mimarisine birçok yenilik katmış, hatta çok sonra Anadolu camilerini plan yönünden etkilemiştir.
Caminin bitkisel ve geometrik motiflerle şehir ve bina tasvirlerinden meydana gelen fevkalâde zengin mozaik süslemeleri de Emevi sanat tarihi bakımından büyük bir önem taşır. Caminin bir diğer özelliği de İslâm alemindeki ilk umumi helâların burada yapılmış olmasıdır.
Bina milâttan önce 64 yılında Roma döneminde Tanrı Zeus yani Jüpiter’e adanmış bir pagan tapınağı olarak inşa edilmişti. 391 yılında Roma imparatoru I.Theodosius döneminde kiliseye dönüştürülerek Aziz Yahya Kilisesi adını almıştı. Şam şehrinin 634 yılında müslüman Arap ordularınca alınmasından sonra Jüpiter mabedinin salonu Ebû Ubeyde bin Cerrâh’ın gözetiminde camiye çevrilmişti. Bu caminin ihtiyacı karşılayamaması üzerine Emevî halifesi I. Velîd tarafından bugünkü büyük caminin inşası başlatılmıştır.
İnşaatta halifenin isteği üzerine Bizans imparatorunun İstanbul’dan gönderdiği ustalar çalıştı. İnşaat 714 yılında tamamlandı.10. yüzyıl tarihçilerinden İbnü’l-Fakîh, caminin yapımının 600.000 ila 1.000.000 dinar arasında bir maliyetinin olduğunu ve yapımında değişik milletlerden 12.000 kişinin çalıştığını belirtmiştir. Şam, Emevi Hanedanlığının merkezi olması açısından Camii büyük ilgi gördü, islam alimlerinin ders verdiği en büyük merkezlerden birisi oldu, ancak dönem islam içi kargaşa ve mezhep çatışmaları dönemiydi. Bundan dolayı Şam ve Emevi Camii bu özelliğini tez yitirecekti.
Abbâsîler döneminde yönetim merkezinin ağırlıklı Bağdat olmasından dolayı önemi azaldı. Şehirdeki Emevî mirasları sistematik bir şekilde yok edilerek buranın İslam’ın fetih ve zaferinin bir sembolü olduğu fikri öne çıkarıldı. 780 yılında Abbasi valisi El Fazıl bin Salih döneminde caminin doğusuna saatli kubbe inşa ettirildi.
Yapıdaki onarım ve değişikliklerin en önemlilerinden ilkini 1069’da meydana gelen büyük bir yangın sebebiyle Selçuklu sultanı I. Melikşah 1082-83’te yaptırmıştır; bu onarımda ağırlığın Kubbetü’n-nesr adıyla tanınan kubbe ile birlikte kemerler ve sütunlar üzerinde yoğunlaştırıldığı görülmektedir.İkinci önemli onarım ise Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid devrinde 1894’teki büyük yangından sonra gerçekleştirilmiş ve içerideki sütun sıraları ile bunlarla ilgisi bulunan mimari bölümler ve çatı İstanbul’dan gönderilen ustalar tarafından yeniden yapılmıştır.
Yapının çevre duvarı Roma tapınağının temelleri üzerine oturtulmuştur. Minareler de bu çevre duvarının köşe kuleleri üzerinde yer alır. Caminin plan şeması mihrap duvarına paralel üç bölümden oluşur. Caminin planı, Mescid-i Nebevî gibi enine gelişim gösteren bir dikdörtgen formdadır. Eni 37 metre, genişliğiyse 136 metredir. İslam dininde eşitliği sağlamak amaçlı, mümkün olduğunca eşit safların olması için mecburen bu tip bir gelişimin oluştuğu görülür. Bu plan, daha sonra küçük farklarla Anadolu’daki bazı camilerde de kullanılmıştır.
Caminin ön kısmında üç tarafı revaklarla çevrili bir avlu bulunmaktadır Bu revaklar grekoromen başlıklarıyla süslü mermer sütunlara dayanır. Duvarlar Helenistik tarzda manzara resimleriyle süslüdür.
İbadet bölümünün ortasında mihrap, sağında minberi, mihrap önünde dört ayağa oturan kubbe altında mahfil yer alır; kalan kısımlar çok ayaklı olarak düzenlenmiştir. Bu yapıda mihrap, minber, beytülmal ve minareler anıtsal cami elemanları olarak ilk kez kullanılmıştır. Mescid-i Nebevî’de, yönlenmeyi sağlayan taşın yerine Şam Emeviye’de mihrap gelmiştir, bu taşın yanında bulunan hurma kütüğünün yerini de minber almıştır.Dört tane minber ve dört tane mihrabı bulunan Şam Emeviye Camisi’nde dört mezhebin (Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli) imamlarına ait dört tane de minber vardır.
Mescid-ül Nebevi’de ortada bulunan kuyu, Şam Emeviye’de şadırvana çevrilmiş; ana girişin yanında Ashab-ı suffa için yapılmış gölgeliklerin yerine dışarıya sıbyan mektebi yapılmıştır.
Caminin üç minaresi ve dört ana kapısı bulunmaktadır. Doğu tarafında burç üzerinde yükselen minare İsa Minaresi diye bilinir. Bir rivayete göre İsa peygamberin yeryüzüne indiğinde bu minareye ineceğine inanılır. Güneybatı köşesindeki minare Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilmiş ve çağdaşı Memlük sultanı Kayıtbay’ın ismi vermiştir. Üçüncü minare kuzey duvarının ortasında yer alır. Süslü ve en gösterişli olan bu minare Arapçada Minaretül Arus (Düğün veya Gelin Minaresi) diye anılır.
İslam’ın dördüncü halifesi Ali’nin namaz sırasında öldürülmesi sebebiyle, daha sonra İslam devletlerinin başkanlarının herhangi bir saldırıya uğramaması için, Osman döneminde Mescid-i Nebebi’de halifelerin namaz kıldıkları yerin etrafına bir kafes yapılmış, bu kafese maksure adı verilmişti. Üzeri kubbe ile örtülü olarak mihrap önüne yerleştirilen maksure, zamanla İslam mimarisinin önemli bir öğesi olmuştur. Şam Emevi camisinde mihrap önünde bulunan maksure kubbesinin 11. yüzyıldan önce var olduğu belgelenmemiştir.
Özet olarak; en altta pagan tapınak yani Jüpiter, diğer adıyla Zeus tapınağı, onun üzeri kilise, onun da üzeri camii olan bir Emevi tapınağıdır burası. Tıpkı Fatih Camii gibi. İstanbul Fatih Camii de, en altı pagan tapınak üzeri Kilise, en son hali Fatih Camii. Tüm ünlü ve eski camiler aşağı yukarı hepsi ya pagan tapınak ya da kiliseden dönüştürülen tapınma yerleridir.
Kaynakça:
Salimi, Amineddin. “İslam Ükelerinde Çağdaş Cami Mimarisi Sorunsalı”.
Yakındoğu Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi
Yâzîcî, Tâlib. “Emeviyye Camii” Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi