Birkaç haftadır gündemden de uzak kalmadan “Dingo’nun Ahırı Değiliz”, “Tadımız Kaçmasın” ve “Neyi Kutladınız?” başlıklı makalelerimle gizli-saklı işler yapılmamasını, bu tür gizli-saklı işlerin mutlaka bir gün ortaya çıkacağını ifade etmeye çalışıyorum.
Bu hafta da başımdan geçen bir olayla konuyu daha değişik bir şekilde işlemek istiyorum.
Hafta içinde, malumunuz artık her yerde büyük bir trafik sorunu da yaşanması nedeniyle özel aracımı park ettim ve ofisime bazı malzemeleri bıraktım.
Sonrasında da park ettiğim yerin trafik açısından çok uygun olmamasından dolayı uygun bir yere çekmek için önümdeki aracın yanından direksiyonu kırarak çıkıp gittim.
Aracımı park ettikten sonra da ofise geçerken benim çıktığım yerdeki aracın tampon kısmının sürtüldüğünü gördüm. Kendilerine geçmiş olsun diyerek yanlarından geçip ofise çıktım, hatta birkaç haber de siteye ve sosyal medyaya giriyordum ki; polis merkezi tarafından arandım.
Lafı fazla uzatmadan kazayı yapanın benim olduğum, kamera kayıtlarından ortaya çıkmış. Bu nedenle olay yerine davet edildim.
Polis kamera kaydını gösterdiğinde birkaç saat önce geçmiş olsun diyerek geçtiğimiz küçük maddi hasarlı kazayı benim işlediğim ortaya çıktı.
Açıkçası benim aracımda en ufak biz çizik, ya da park yerinden çıkarken en ufak bir ses dahi yoktu. Sonrasında hemen araç sahibine ilgili kaportacı arkadaşıma gidip hasarını yaptırmasını ve ödemeyi de benim yapacağımı söyledim, böylece polis arkadaşlar da anlaşmamız gereği dönüp gitti.
Şimdi bunları niye anlatıyorsun diyeniniz olabilir. İşte asıl konu yeni başladı, başlıyor.
Her türlü işlerini gizli-saklı yaptıklarını zanneden ve kendilerine “Karun mu oldunuz?” diye sorduklarımız, ellerine geçirdikleri yetkiyle haksız yere işten çıkardıkları personel yerine kendi resmi internet sitelerinde bile duyuru yapmaksızın (memurlar net hariç-o da hemen silindi) kendi eş, dostlarını işe alanlar, kendi eşlerini resmi kuruma sokanlar ile ilgili belgeler, videolar haber merkezimize yağdı, yağıyor.
Bu arada aklıma gelmişken, verilen 10’lar, 30’lar, 50’ler… Bu ödemelerin de hangi kanalla ve nereye yapıldığını yazıp belgelerini ileten takipçilerimize de teşekkür ediyoruz.
Demek ki, neymiş… Hiçbir şey gizli-saklı kalmıyormuş.
Sahaya çıkın, sahada olun söylemleri sonrasında sahada olmamızdan rahatsız olanlara gelince… Hemencecik aklıma gelen, herkesin bildiği bir şarkı sözüyle seslenerek yazımı noktalıyorum: “Ali, Veli.. Kırkdokuz Elli.. Altmış, Yetmiş, Seksen, Doksan, Yüz! Denizde yüz.. Havada Yüz.. Karada Yüz.. Arkanı döndün hemen.. Yine beni sattın hemen”.
Haftaya bu şarkı sözüyle yeni yazımızda buluşmak üzere siz değerli okurlarıma ve takipçilerime sağlıklı, mutlu ve huzurlu günler dileyerek Allah’a emanet ediyorum.
Kalın sağlıcakla…
(Dip not: Kordonun izni de yokmuş diyorlar…)