Kur’an; Çalışmayı, Üretmeyi ve Paylaşmayı da Emreder

Yayınlama: 17.01.2025
Düzenleme: 17.01.2025 18:37
25
A+
A-

Söylentiye göre Büyük İskender’in ordusu gelmiş Kara Kurum dağlarına dayanmış, geçmek için yol yok! Kumandanlar İskender’e koşmuşlar. “Yol yok, asker nasıl geçecek?” İskender: “Ya bir yol bulacağız ya da yeni bir yol yapacağız” demiş…

Kur’an’a inanan bir Müslüman için durmak yok, var gücümüzle insanlık yararına çalışmaya, üretmeye devam… Önümüze bataklık çıkarsa, bataklığı kurutacağız, nehir çıkarsa, köprü kuracağız, dağ çıkarsa, tünel açacağız… Ama mutlaka yolumuza devam edeceğiz. Gerekiyorsa Tarık b. Ziyad gibi gemileri yakacağız, Fatih Sultan Mehmet gibi karadan gemileri yürüteceğiz, Seyid Çavuş gibi 215 kiloluk top mermisini kucaklayacağız. Ama asla durmayacağız, tembellik yapmayacağız çalışmaya, üretmeye ve paylaşmaya devam edeceğiz.

Çalışıp çabalarken dikenler ellerimizi tırmalayacak, çakıl taşları ayaklarımıza batacak, dik yamaçlı yokuşlar bizi zorlayacaktır. Ancak başarılı olabilmek için engelleri aşacağız, yılmadan ve üşenmeden yolumuza devam edeceğiz…

Nitekim Yüce Allah da şöyle buyurmuştur: “Her zorluğun yanında bir de kolaylık vardır. Öyleyse bir güçlüğü yendiğinde yılgınlık gösterme, azimle başka bir işe giriş.” (İnşirah, 94/6-7).

Çünkü tembellik hastalık, durmak ölüm, taklit ise köleliktir. Çalışmak ve ilerlemek ise varlıktır, hayattır ve özgürlüktür. Varlıklı olmak özgürlüğün, özgürlük de cesurluğun meyvesidir. Akıllı insan çalışarak ve ilerleyerek hayatı ve özgürlüğü tercih eder… Unutmayın, durgun su kokuşur, çağlayanlara ise gökten rahmet yağar. Hiç kimse başarı merdivenlerine elleri cebinde ve oturarak tırmanmamıştır.

Edison, çok önemli buluşlara imza atmış bir kimsedir. Hızlı çalışma temposuna ayak uyduracak asistan bulmakta zorlanıyormuş. Bir gün çalıştığı çatı katında sedire uzanmış ve asistanını da uyarmış: “Artık yorgunluktan gözlerimi açamıyorum. Uyku müthiş bir şekilde beni zorluyor. Yarım saat sonra beni uyandır.” Yarım saat sonra, Edison’un derin uykuda olduğunu gören asistanı onu uyandırmaya kıyamamış. Bir saat sonra uyandırdığında ise, artık işinden kovulmuştu.

Edison çok kızmıştı: “Ne hakla benin yarım saatimi çaldın” diyordu. (Bk. Vehbi Vakkasoğlu, Doğru Düşünme ve Başarma Sanatı, s. 16).

Şuurlu her Müslümanın özelliği olması gereken bu çalışma temposu, maalesef Edison’a kaptırılmıştır. Şayet Edison, çok çalışmasaydı, uyuyup kalsaydı elektrik enerjisini keşfedebilir ve ampulü bula- bilir miydi? Şu hâlde Edison, Kur’an’ın çalışma ilkesine uyduğu için başarılı olmuştur.

Uyku tarihi, onu yenen dehaların zafer öyküleriyle doludur. Mesela Leonardo Vinci’nin, her dört saatte bir yarım saat uyuduğu ve bu yarım saatin sonunda da kendiliğinden uyanıp dört saat daha çalıştığı nakledilir. İmam Azam’ın, Abdullah b. Mübarek’in çok az uykuyla sabahlara kadar yüzlerce hukuki meseleyi çözdüğü rivayet edilir. Ancak böyle çalışarak ölümsüz eserlere imza atılabilir.

Uyuyarak Başarı Elde Edilemez:

Uykuya yatarak, uykuda rüya görerek başarı elde edilebilir mi?

İlmihal kitaplarında istihare namazından ve duasından bahsedilir. Yapacağı bir işin hayırlı olup olmadığına dair manevi bir işarete nail olmak isteyen kimse, yatacağı zaman iki rekât namaz kılar, İsti- hare duasını okur, sonra abdestli olduğu halde kıbleye yönelerek yatar. Rüyada yeşil veya beyaz renk görülmesi hayra, siyah veya kırmızı renk görülmesi de şerre yorumlanır. (Mesela bk. Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, S. 207-208, BİLMEN).

Herhangi bir işte başarılı olmak için, iki rekât namaz kılıp, dua etmeye ve Allah’tan yardım istemeye eyvallah… Ancak yapılacak bir işin hayırlı mı, hayırsız mı olduğunu anlamak için uykuya yatmanın ve rüya görmenin ne anlamı olabilir? Şayet bir işin iyi mi, kötü mü olduğu böyle uykuda, rüya ile tespit edilebiliyorsa, bugün İslâm dünyası neden perişan? Mesela istihare namazı kılmayan, istihare duasını bilmeyen, rüyasında yeşil ve beyaz rengi görmeyen Almanların ve Japonların işleri, neden Müslümanların işlerinden daha düzgün?

Hz. Peygamber (sav.) şöyle buyurmuştur: “Üç kişiden sorumluluk kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan, iyileşinceye kadar akıl hastasından ve ergenlik çağına gelinceye kadar çocuktan.” (Ebu Davud, Hudud, 17).

Buna göre, uyuyan bir kimse, uykuda yaptıklarından sorumlu olamayacağına göre, uyurken gör- düğü rüyadan nasıl sorumlu olabilir ve rüyada gördüğü renklerden nasıl bir anlam çıkarabilir?

İslâm inancına göre, peygamberlerin gördüğü rüyalar dışında kalan rüyalar kesin bilgi ifade etmez. Bu nedenle rüyalarla, dini bir hüküm belirlemek veya dini bir hükmü geçersiz kılmak ve buna gö- re hayatı yönlendirmek doğru değildir. (Bk. İlyas Çelebi, Rüya, İGYA, C. 4, s. 32).

Kaldı ki, İstihare için uykuya yatma ve rüya bekleme veya rüya görme şartının olmadığı da belirtilmektedir… (Bk. İlmihal I İman ve İbadetler, s. 319, İSAM).

İstihare Nasıl Çıkmıştır?

Hz. Muhammed (sav.)’in peygamberlikle görevlendirildiği sıralar Araplardan bir kimse yolculuğa çıkmak istediğinde, bu yolculuğun kendisi için hayırlı olup olamadığını anlamak için fal oklarına başvururdu. Muhtemelen Hz. Peygamber bu anlamsız âdeti kaldırarak onun yerine namaz ve duayı getirmiş böylece İstihare ortaya çıkmıştır… Şu hâlde İstihare bir temennidir ve bir işin hayırlı olup olmamasını, hayırlı ise gerçekleşmesini Allah’tan temenni etmek, istemektir… (İlmihal I İman ve İbadetler, s. 318).

Bu açıklamalardan bir işe besmele ve dua ile başlamak gerektiği anlaşılabilir. Ancak İstihare dua- sına uyku ve rüya eklenerek konu amacından saptırılmıştır.

Kur’an istişareden, bilenlere danışmaktan bahsediyor, ama istihareden bahsetmiyor. Sonra Hz. Peygamber hangi işini istihare ile rüyasında çözmüştür? Maalesef İslâm dünyası hala uyumaya ve uyutulmaya devam ediyor.

İstişare ve danışma konusunda ise Yüce Allah’ın Hz. Peygamber’e emri şöyledir: “… (Toplum ve yönetimle ilgili) işlerde onlara danışmaya devam et ve bir işi yapmaya karar verince de Allah’a güven, O’na dayan. Çünkü Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.” (Âl-i İmran, 3/159). “… Eğer bilmiyor- sanız ilim sahiplerine sorun.” (Nahl, 16/43).

Hz. Peygamber’in hayatı incelendiğinde, O’nun peygamberlik döneminin büyük bir mücadeleyle geçtiği anlaşılacaktır. Savaşa gidileceği zaman silah talimleri yaptırmış, şehrin etrafına hendekler kazdırmış, savaşta korunmak için zırh giymiştir. Kısaca O, “Ben istihareye yatarım, dua ederim, Allah beni korur, düşman da mağlup olur” dememiştir. O yapacağı her işin önce maddi gereğini yapmış, sözlü duadan daha çok fiili duaya, uygulamalı duaya önem vermiştir. Çünkü bilinçli bir şekilde toplum için çalışmak ve çabalamak da bir duadır, bir ibadettir.

Şu hâlde Cenab-ı Allah, bir işin hayırlı olup olmadığının ve o işin yapılıp yapılmamasının uykuya yatarak, rüya görerek değil, araştırarak, istişare ederek ve bilenlere, uzmanlara danışarak yapılması- nı emrediyor. Başkaları sizin için hayırlı rüya görmez. Hâlâ bunu anlayamayanlar var…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

error: Kopyalama Yasak
×