Mekânı Bestelemek: Xenakis’in Mimari Notası

Yayınlama: 27.05.2025
30
A+
A-

Mimarlık ve müzik-iki ayrı disiplin gibi görünseler de özlerinde aynı şeyle uğraşırlar: zaman ve boşluk içinde düzen kurmak. Biri sesi mekâna yayarken, diğeri mekânı seslendirir. Bu soyut akrabalık, 1958 Brüksel Dünya Fuarı’nda hayata geçmiş, sesin mekânla yaptığı en şiirsel buluşmalardan birine dönüşmüştür. Philips firmasının “bir şey göstermek” yerine “bir şey hissettirmek” istemesiyle ortaya çıkan bu deneyim, yalnızca bir pavyon değil; ışık, ses, form ve zamanın çarpıştığı bir kompozisyondu.

Projenin başında Le Corbusier görünse de, Philips Pavyonu’nun mimari aklı ve kalbi büyük oranda onun yanında çalışan genç mimar ve besteci Iannis Xenakis’e aittir. Xenakis’in çizgileri sadece mimari çizim değil, aynı zamanda müziksel notalardır; pavyonun kıvrımları, onun matematiksel düşünceyle harmanladığı ses-mekân tahayyülünün fiziksel izdüşümüdür.

Bu yapının belki de en büyüleyici yönü, bir konser salonu olmamasına rağmen mimariyi bir enstrümanadönüştürmesidir. Yapının içine giren her ziyaretçi, sadece bir sergiyi gezmiyor; ışık, ses, projeksiyon ve yapının geometrik formu eşliğinde sekiz dakikalık bir mekânsal şiirin içinde dolaşıyordu. Edgar Varèse’nin bestelediği Poème électronique, yapıdaki yüzlerce hoparlör aracılığıyla mekân boyunca hareket ediyor, duvarlar adeta sesle titreşiyor, zamanla yarışan bir atmosfer yaratılıyordu. Pavyon, bir odadan çok bir olaydı. Ziyaretçiler gruplar halinde içeri alınıyor, ses, görüntü ve yapı arasında “sindirilerek” dışarı uğurlanıyordu.

Pavyonun biçimi, klasik mimari formlardan bilinçli bir kopuşun sonucudur. Hiperbolik paraboloid panellerle kurulan form, o dönem için alışılmışın çok ötesinde teknik bir arayışın ürünüdür. İnşa sürecinde beton değil, gerilimli çelik kablolarla taşınan prefabrike paneller kullanılmıştır. Bu deneysel inşa tekniği, Xenakis’in sadece bestelerinde değil, mekânsal düşüncesinde de ritim, tekrar ve varyasyon arayışında olduğunu gösterir.

Tüm bu disiplinler arası kesişimlerin içinde, belki de en dikkat çekici olan şudur: Xenakis mimariyi çizerken müziği düşünüyor, müziği bestelerken mekânı hayal ediyordu. O, yapıların sadece duvarlarla değil, frekanslarla da örülebileceğine inanan nadir yaratıcılardandı.

Philips Pavyonu kısa ömürlüydü, fuar bitiminde söküldü. Ancak ardında bıraktığı fikir, bugün hâlâ taze: Mekân sadece görülecek bir şey değildir, duyulabilir, hissedilebilir ve hatta bestelenebilir. Bu fikir, bugün interaktif enstalasyonlardan dijital mimariye kadar birçok alanda yankılanmaya devam ediyor.

Pavyonun fiziksel izleri silinse de Xenakis’in mekânla kurduğu o çok katmanlı ilişki, mimarinin sadece inşa değil, icra edilebileceğini gösteriyor. Mekânı bestelemek, yapının sınırlarını sesin zamansızlığıyla aşmak demektir.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

error: Kopyalama Yasak