Şol gökleri kaldıranın,
Donatarak dolduranın,
Ol deyince olduranın,
Doksan dokuz adıyla
“Bir gün gemiler dağlara tırmandı denizden
Kudret ve zafer bizlere miras dedelerimizden”
(Mehter – Tarihi Çevir Marşı)
Bir hayal ufkunun alabileceği olay, bir büyük insan tarafından gerçekleştiriliyor, zaferin anahtarı oluyor. Gemiler Haliç’e karadan yol buluyor.
Fetihten, fethi gerçekleştiren, övülmüş komutandan bahsetmek istiyorum.
Efendimiz (sav) buyuruyor ki: “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan, ne güzel komutan; fetheden ordu, ne güzel ordu!” (İbnHanbel) Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi, oğlu Orhan Gazi’ye, “İstanbul’u al, gülzâr yap.” diye vasiyet ediyordu. İstanbul’un fethi, hem peygamberimizin müjdesi hem de Türklüğün gayesiydi. Ama o fetih kime nasip olacaktı?
Büyük işler; büyük, ufku geniş, cesur kişiler tarafından gerçekleştirilebilir. Bu övülmüş komutan, II. Murad Han Gazi’nin “Ravza-yı Murad’da bir gül-i Muhammed açtı” diyerek sevincini ifade ettiği Mehmet’i olacaktı. O Mehmed’in yetiştirilmesi çok mühimdi. Bu görev, Gur Türklerinden olan Molla Gürânî’ye verilmişti. Daha sonra şehzade Manisa’ya gidince hocası, Akşemseddin oldu.
Allah’ın verdiği üstün kabiliyetleri ile dinî ve aklî ilimleri öğrendi. Birçok hocadan ders aldı. Aldığı ilim sayesinde, devlet teşkilini, harp sanatını, devlet yönetiminin bütün inceliklerini öğrendi. Arapça, Farsça, İbranice, Latince, Yunancayı öğrenerek Doğu ve Batı’nın bütün geçmişine vakıf oldu. Yani dört başı mamur yetiştirildi. Sonra gönlüne hedefler yerleştirildi.
Babasının isteği üzerine 12 yaşında tahta geçti. (1444-1446) Fakat bu durumu fırsat bilen Avrupa ülkeleri, bir kez daha Osmanlı topraklarına yöneldi. II. Mehmed, “Devletlü Babam! Eğer padişah iseniz, buyurun ordunun başına geçiniz. Yok eğer padişah ben isem, sizi orduma başkumandan olarak nasb ve tayin ediyorum” dedi. Bunun üzerine II. Murad tekrar tahta geçti ve 1451’e kadar hüküm sürdü. Vefatı üzerine, II. Mehmet 2. kez tahta geçti.
İlk iş olarak “fetih” hazırlıklarına başladı. Neler yaptı?
Anadolu Hisarı’nı güçlendirdi. Sonra, Rumeli Hisarı’nı inşa etti. Bu hisarın inşaatı ile ilgili, Rahmetli Nihad Sami Banarlı Hoca’dan şunları dinlemiştim: “Ben zaman zaman resmî misafirlere mihmandarlık yapıyordum. Bir seferinde, Amerikalı bir grubu gezdiriyorum. Rumeli Hisarı’nı geziyoruz. Amerikalılar Hisar’ın azameti karşısında mest oldular, herkes bir şey söylüyor. Aklıma bir muziplik geldi. Onlara, ‘Bugünkü Amerikan teknolojisi bu hisarı ne kadar zamanda yapar?’ diye sordum. Onların öyle pratik zekaları yok. Bu soru karşısında, yeni bir faaliyete geçtiler. Ölçtüler, biçtiler, hesaplar yaptılar. Sonra cevap verdiler: ‘İki yılda yapar’. O zaman düşündüm: Bu Hisar’ı 15. yüzyılda bütün malzemeleri Boğaz’ın Anadolu yakasından getirilerek 6,5 – 7 ayda yapan güç, nasıl bir güçtü? Müslüman Türk’ün gücü…”
Daha sayalım: Mühendisliği kendisine ait olan, Macar Usta Urban’a döktürdüğü dönemin en gelişmiş topları… Gelibolu ve Boğaz’ın gizli koylarında inşa edilmiş 145 teknelik donanma… Yürüyen kuleler… Dualar ve Molla Gürânî, Akbıyık Sultan, Akşemseddin gibi manevi destekler… En büyük güç, övülmüş askerler…
İstanbul kuşatması başlıyor. Fakat surlar kuvvetli, Haliç zincirlerle kapatılmış; muhasara uzuyor. İşte, eşi benzeri görülmemiş olay, o zaman yaşanıyor. Stratejik bir uygulama gerçekleşiyor. Sabah uyanan Rumlar, Türk donanmasını Haliç’te görüyor. Gemiler, karadan, bir gecede Haliç’e taşınıyor. Çoğu insanın hayal bile edemeyeceği bir şey… Fetih esnasında şehirde bulunan Bizans Tarihçisi Dukas diyor ki: “Böylesini kim gördü, kim işitti? II. Mehmed karayı denize çevirdi ve gemileri dalgalar yerine dağlardan tepelerden geçirdi.”
29 Mayıs sabahı, Akşemseddin’in de teşvikiyle son hücum yapılıyor. Zafer geliyor. Yine Nihad Sami Banarlı Hoca’dan dinlemiştim: “İstanbul’u Müslüman olmayan Türkler kuşatmışlar; ama başarılı olamamışlar. Türk olmayan Müslümanlar kuşatmışlar; ama alamamışlar. Rabbim istemiştir ki Türk gücü ile İslâm inancı birleşsin, İstanbul’u Müslüman Türkler fethetsin.”
Fetih II. Mehmed’i, “Fatih” yaptı. Ortaçağ kapandı, Yeniçağ başladı. Doğu Roman sona erdi. Osmanlı, imparatorluk yolculuğuna başladı. Peygamber Efendimizin (sav) müjdesi gerçek oldu. İslâm’ın aydınlığı, İstanbul’un üzerine düştü. Ayasofya, cami oldu.
Umut ediyorum ki bugün 572. yıldönümünü kutlayacağımız bu kutlu fetih, daha asırlarca dillere destan olacaktır.
Sözü, sözün ustasına bırakıyorum:
FETİH MARŞI
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek
Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın ?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!
Sen ne geçebilirsin yardan, anadan, serden….
Senin de destanını okuyalım ezberden…
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden…
Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın…
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!
Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini…
Göster : Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini
Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!
Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır.
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!
Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!
Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin… Millet yürüyecek arkandan !
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan ….
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin !
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın…
Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın ?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!
Arif Nihat ASYA