Öküz ve Merkep

Yayınlama: 21.07.2025
Düzenleme: 21.07.2025 20:12
15
A+
A-

Belki de bu hafta kaleme aldığım bu olayı duymayan veya bilmeyeniniz yoktur. Ancak, ben yaşanan olay sonrası ilgili icra yasasının nasıl bir günde çıkarıldığına dikkat çekmek için yaşanan gerçek bir hikâyeyi sizlere nakletmek istiyorum.

İsviçreli bir yazar olan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün anılarını yazan Noelle Roger’in “Olaylar ve Atatürk” adlı eserinin 41 ve 42. Sayfalarında yer alan bir çiftçinin “Öküz ve Merkep” ile tarlasını sürmesine ilişkin olayda Atatürk ile aralarında geçen diyaloğu sizlere cümlesi cümlesine aktarıyorum.

Dinlenmek için gittiği İstanbul’daki Florya Köşkünden, yanında sadece şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giden Atatürk, tarlasında sabanla çift süren bir çiftçi görür. Çiftçinin sabanında koşulu olan öküzün yanında, bir de merkep vardır. Şoförüne; arabayı hemen durmasını söyler. Aslında sabana bir çift öküz koşulmuş olması gerekmektedir.

Arabadan inen Atatürk, tarlaya doğru yürür. Çiftçi kendisine doğru geleni görmüştür. Sabanında koşulu olan öküzü ve merkebi durdurur. Atatürk, çiftçinin yanına gelince, “Kolay gelsin ağa” der. Karşısındaki de; “Sağolasın Bey! Hoşgeldin” diye cevap verir.

Atatürk, “Hoşbulduk Ağa. Yoldan geçerken dikkatimi çekti. Öküzün yanına merkep koşmuşsun. Hiç öküzün yanına merkep koşulur mu? Bunlar denk değil” deyince, canı sıkkın olan köylü bezgin bir ses tonuyla; “Merkeple öküzün yan yana koşulmayacağını bilmiyor mu sanıyorsun bey. Sen bunu bana mı söylüyorsun?” şeklinde cevap verir.

Atatürk de, “Kime söylemeliyim ağa?” der. Köylü hemen cevap verir: “Sen bunu git vergi memuruna söyle”.

Atatürk, “Vergi Memuruna mı?” der demez, köylü, “Evet ya! Bu sene ürünüm kıt oldu. Vergi borcumu ödeyemedim. Dört gün önce vergi memurları öküzün eşini ‘Vergi borcunu karşılar’ diyerek alıp götürdüler. Sattılar. Benim öküzün eşi sizin gibi beylerin sofrasına et, sucuk oldu Bey” diye cevap verince çok sinirlenen Atatürk, alışkanlığı gereği kızdığı zaman kaşlarını çatmaktadır. Onun bu halini gören köylü,

“Bana niye kaş çatıyorsun Bey. Yalan söylediğimi mi sanıyorsun? Sana ne söylediysem hepsi doğru. Ben Küçükçekmece köyündenim. Muhtara sor istersen” der.

Atatürk, “Neden Kaymakam Bey’e gidip durumu anlatmadın ağa?” dediğinde, köylü, “Gittim Bey” diye cevap verir. Ancak, köylü duraksamıştır. Bunu anlayan Atatürk, devam eder: “Kaymakam ne dedi?”.

Köylü, “Git borcunu öde” dedi. Atatürk de, “Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin” cevabını verince köylü Atatürk’ü bir müddet süzer. Atatürk, konuşmadan dinlemektedir. Köylü konuşmaya devam eder, “Sen hiç Vali’nin yanına gitmemişsin bey. Halından belli oluyor”.

Atatürk, “Halimden belli mi oluyor?”. Köylü: “Evet ya! Hem gitseydin bilirdin”.

Atatürk: “Neyi bilirdim?”. Köylü, “Kapıdaki Jandırmaların adamı içeri koymadığını, bey”.

Atatürk, “Başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu niye izah etmedin?” diye sorar. Köylü gülümseyerek, “İnsanı güldürme bey. Başvekilin kulağı sağır, duymaz diyorlar” der.

Atatürk, kızmıştır. “Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin?” diye sorar. “O’nun da bir gözü kör, görmez diyorlar bey. Hem, sen zenginsin. Tomofilin bile var. Bunları hiç duymadın mı?”

Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır. “Bunu kabul et ağa. Öküzün yanına bir eş alırsın” der.

Elleri titreyerek parayı alan köylünün, elini sıkar. Yanından ayrılır. Hızlı adımlarla arabasına doğru yürür. Florya köşküne döner. Başbakan İsmet Paşa’ya şu telgrafı çeker.

“Derhal Heyeti Vekileyi (Bakanlar Kurulu’nu) topla, İstanbul’a gel”.

Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu Florya köşküne gelirler.

Atatürk, şoförünü kendisine öküzün yanına merkep koşan köylüyü alıp gelmesi için yollamıştır. Arabanın içinde sıra sıra dizilmiş Jandarmaların arasından Florya Köşküne gelen köylü “Eyvah ben ne yaptım” diye içi içini yemektedir. Kendisini kapıda karşılayan şık giyimli bir beyefendi nazik bir sesle “Beni takip edin efendim” deyince içi biraz ferahlasa da çok korkmuştur.

Adamı takip ederek büyük bir toplantı salonuna girerler. Salon kalabalıktır. Ortada büyük bir masa, etrafında sandalyelere oturmuş şık giyimli insanlar ile ayakta duran iki kişi daha vardır. Gözleri karamış, ayakları bedenini taşımakta zorlanmaktadır. Heyecandan kalbi fırlayacak gibidir. Tanıdık bir ses duyar: “Hoşgeldin ağa. Gel yerin burada” diyen Atatürk, sağ tarafında, yanında ayırdığı boş sandalyeyi eliyle işaret etmektedir.

Köylü, zorlanarak yürür ve yığılırcasına sandalyeye oturur. Adamın korktuğunu ve durumunu anlayan Atatürk, “Sakin ol ağa. Korkacak hiç bir şey yok” der. Köylü: “Sağol bey! Sağol” diye cevap verir.

Köylünün soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen Atatürk, bir müddet sonra,

“Seni buraya niye çağırdım biliyor musun ağa?”

Köylü; “Hayır bey, bilmiyorum”.

Atatürk, “Bana anlattıklarını, bugün burada anlatmanı istiyorum. Ama; bir tek kelimesini dahi atlamadan, eksiksiz olarak anlatmanı istiyorum. Haydi başla, seni dinliyoruz” der.

Köylü başından geçenleri bir bir anlatır. Daha önce söylediklerinin eksik olanlarını Atatürk, tamamlar. Köylünün konuşması bitince Atatürk, masada oturanları tek tek tanıtır. Kendisinin de Gazi Mustafa Kemal olduğunu söyler. Sonra ayağa kalkarak, elini masaya sertçe vurur, öfkeli bir sesle; “Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz”.

Bu olaydan sonra İcra İflas Kanunu Madde 82/4 çıkarılır ve “Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez” bir gecede hazırlanıp yasalaşır.

Bu ve benzeri olayların yaşandığı o günlerden bugünlere geldiğimizde değişen bir şeylerin olup olmadığını siz değerli takipçilerim ve okurlarımın takdirlerine bırakıyor; her birinize sağlıklı ve mutlu günler dileyerek Allah’a emanet ediyorum.

Kalın sağlıcakla…

Yazarın Son Yazıları
error: Kopyalama Yasak