Daha önce, üretim faktörlerinden doğanın ne olduğunu ve üretimden aldığı payın rant olduğunu belirtmiştik. Üretimin olmazsa olmaz unsurlarından biri ise emektir.
Emek, insanoğlunun üretim süreci esnasında ortaya koyduğu her türlü fiziksel (bedeni) faaliyet, zihinsel (düşünsel) faaliyet veya her ikisini bir arada tanımlar. Bir inşaatta çalışan işçiler beden gücüyle çalışırken, aynı inşaatın başlamasından önce yer seçimi ve özellikleri üzerine çalışanlar zihinsel çaba harcamaktadırlar. İnşaatın mimari ve diğer projelerini çizenler ise hem zihinsel hem de bedensel emek sarf ederler.
Emeğin diğer üretim faktörlerinden farklı bazı özellikleri vardır. Örneklendirecek olursak:
Emek depolanamaz: Yani, bugün inşaatta çalışan bir işçi, yarının işini yapıp biriktiremez. Veya işe gelmeyen bir çalışan, yarın gelip bugünkü işini yapamaz.
Emek işçiden ayrılamaz: İşçinin üretim sürecine katılabilmesi için, emeğiyle birlikte iş yerinde bulunması gerekir. Emeği, işçiden ayrı düşünmek mümkün değildir.
Emek doğrudan doğruya insan çabasıdır: Bu yönüyle, emeği, insanın ruh haliyle (psikolojisiyle) birlikte düşünmek gerekir.
Emek homojen değildir: Aynı işi yapan çalışanlar arasında farklılıklar olabilir; hatta aynı çalışan, her günkü üretime farklı katkılarda bulunabilir.
Emek, diğer üretim faktörleri kadar akışkan, değişken ve hareketli değildir.
Emeğin, tarihin derinliklerinde “beşeri sermaye” olarak adlandırıldığını ve tıpkı emtia gibi alınıp satıldığını, bugünkü gözle baktığımızda hepimizin utanç duyması gereken bir durum olduğunu hatırlatmalıyız. Ancak, emeğin insan erdemine ve onuruna yakışır hale gelmesi pek de eski sayılmaz. Çalışanlar, öncelikle işçi birlikleri ve daha sonrasında sendikalar aracılığıyla haklarını aramış ve elde etmişlerdir.
Literatür taraması yaptığımızda, emek konusunda en kapsamlı çalışmaları Alman düşünür Karl Marx’ın yapmış olduğunu görmekteyiz.
Emeğiyle geçinenler, ülkemizde bağlı oldukları sosyal güvenlik kurumuna göre farklı kategorilere ayrılmaktadır. Sosyal Sigortalar Kurumu’na (SSK) bağlı olanlar “işçi” (mavi yakalı), emekli sandığına bağlı olanlar ise “memur” (beyaz yakalı) olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca, çok az sayıda olsa da, özel sandıklara bağlı sosyal güvencesi sağlanan çalışanlar da mevcuttur. Bazen bu gruplar birbirlerine üstünlük tasladıkları gözlemlenmekle birlikte, her birinin emeğiyle geçinen bireyler olduklarını unuttuklarını görmekteyiz.
Kısacası, “Zahmetsiz iş olmaz, iş olmadan da aş olmaz” demiş atalarımız. Üretimde emeğin önemi ancak bu kadar kısa ve net bir şekilde anlatılabilir. Üretim yapabilmek için doğa gereklidir; ancak bunun kendi haliyle ihtiyaçlarımızı karşılaması mümkün değildir. İhtiyaçlarımızın giderilmesi için emek gereklidir. Emeğin üretimden aldığı pay ise “ücret” olarak tanımlanır.
Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere, hoşça ve dostça kalınız.