Bizler yıllardır alışverişte elimizden geldiğince yerli malı ürünleri tercih ediyor, yabancı markalara mesafeli duruyoruz. Paramız ülkede kalsın, Türk firmaları büyüsün, Türkiye’nin gücü artsın istiyoruz. Ancak acı bir gerçek var: bazı markalar büyüyüp palazlandıkları anda yabancılara satılıyor.
Ülker’in Cola Turka hamlesini hatırlayın. “Bizim de bir colamız olsun” diyerek büyük umutlarla piyasaya girdi, milyonlarca insan destek verdi. Ama küresel devlerin baskısı ve sermaye sorunları yüzünden o hayal raflardan silindi. Erikli Su, yıllarca “yerli marka” diye sahiplenildi ama Nestlé’ye satıldı. Yemeksepeti, Türk girişimciliğinin gururu iken bir anda yabancının oldu.
Peki biz neden bu kadar çaba harcarken, elimizden markalar kayıp gidiyor?
Çünkü ortada büyük bir sorun var: “Yerli üretim” ile “yerli sermaye” arasındaki fark.
Bir firma Türkiye’de üretim yapabilir, binlerce kişiye iş sağlayabilir. Ama sermayesi yabancıya geçti mi, kârı da, marka değeri de, stratejik kontrolü de elimizden çıkar.
Son günlerde yaşanan boykot çağrıları da aslında bu gerçeği bir kez daha gözler önüne seriyor. Tüketiciler haklı olarak tepkilerini alışveriş tercihleriyle ortaya koyuyor. Ancak çoğu zaman boykot ettiğimiz ürünlerin arkasındaki sermaye ağını tam olarak bilmiyoruz. Bir markayı protesto ederken, aynı şirketin farklı bir ürünüyle yine aynı kasaya para bırakabiliyoruz. Yani mesele sadece etiket değil; sermaye yapısının şeffaflığıdır.
Evet, biz tüketici olarak “Benim param kime gidiyor?” diye sorgulamalıyız. Evet, küçük tercihler bile birleşince büyük bir güce dönüşür. Ama artık şunu görmek zorundayız: Bu mesele yalnızca tüketicinin bilinciyle çözülecek bir mesele değildir.
Devlet, stratejik markaların yabancılara satılmasına seyirci kalamaz. Kore, Japonya, Almanya kendi devlerini korurken; biz kendi markalarımızı neden yabancıya teslim ediyoruz? Sadece “yatırım gelsin” diye milli markalarımızı elden çıkarmak, uzun vadede ülkenin bağımsızlığını zedelemektir.
Sonuç çok açık: Türk firmaları büyümeli, ama bunu kendi sermayesiyle, kendi gücüyle yapmalı. Bunun için de devlet, gerekli yasal tedbirleri almalı; yerli markaları koruyacak, yabancıya satışı zorlaştıracak politikaları hayata geçirmeli.
Çünkü mesele sadece bir ürün almak değil; mesele Türkiye’nin geleceğini kimin sermayesiyle inşa edeceği meselesidir.