Üzerinde bulunduğumuz bu kutlu vatan parçası soylu insanların yaşadığı bereketli Anadolu coğrafyasıdır. Anadolu, yiğitlerin, şehitlerin, fedakârlıkta yarışanların, evlatlarını bu ülke için kurban verenlerin, ülke sevdasıyla yanan gönül insanlarının vatanıdır. Nereden anlıyoruz bunu? Binlerce şehit babasından sadece birinin yıllar önce yaşadığı şu olaydan:
“Bir köyde Turgut Efendi diye şapkalı bir vatandaş evinin önünde oturuyor. Belli ki, birilerini bekliyor. Bir araba geliyor evin önüne, üç kişi iniyor kravatlı. Turgut Efendi ayağa kalkıyor, kendilerine yer gösteriyor, kendisi de karşılarına bir tabure alıp oturuyor. Gelenlerden biri, “Ben vali muaviniyim, bu kaymakam, bu da paşa, tuğgeneral” diyor.
‘Biz seni ziyarete geldik Turgut Amca’ diyorlar. Turgut Efendi:
‘Devletin bir sürü işi var, bana haber gönderseydiniz ben gelirdim’ diyor.
‘Hiç olur mu? Sen şehit babasısın, daha dokuz ay önce evladını kaybettin” diyorlar. Turgut Efendi mütevazı bir şekilde:
‘Vatan sağ olsun’ diyor. ‘Ne yapalım, şehit babasıyız işte” diyor.
‘Ama şehit babası olduğun için bankaya para yatırıyoruz, onu da almamışsın’ diyorlar.
Turgut Efendi başını kaldırıyor ve : ‘Devletin paraya ihtiyacı var. Benim 850 lira aylık gelirim var, biz karı-kocayız, bize o yetiyor…’ diyor…” (TBMM Başkan Vekili C. Adan’dan).
Turgut Efendi gibi gönül insanlarının ve şehit babalarının yaşadığı bu topraklara kötülük etmek, ihanet etmek, ormanlarını yakmak, doğasını tahrip etmek, suyunu kirletmek en hafif ifadeyle hainliktir, alçaklıktır, şerefsizliktir.
Rivayete göre Hz. Süleyman bir grup insanla yağmur duasına çıkmış. Yolda, sırt üstü yere yatmış, ayaklarını semaya dikmiş bir karınca görmüş. Karınca Allah’a şöyle dua ediyormuş:
“Ya Rab! Bizler de Senin yarattığın mahlukattanız; Senin rızkına, merhametine muhtacız… Ya Yağmur yağdırır bizi sularsın veya yağdırmaz bizi helak edersin!”
Bu sözleri duyan Hz. Süleyman arkadaşlarına: “Dönün (karıncayı kastederek) sizin dışınızdakilerin duası bereketiyle yağmura kavuştunuz” demiştir. (Bk. İbn Kesir, Tefsir V, 277’den Doç. Dr. A. Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, s. 198, TDVY.).
Kendilerini ifade edemeyen, korumaya muhtaç bu hayvanların duası olmadan yaşayabileceğimizi mi sanıyoruz? Şayet böyle düşünüyorsak yanılıyoruz.
Nitekim Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur: “Bitkiler ve ağaçlar Allah’a secde ederler; O’nun yasalarına uygun olarak hayat sürdürürler.” (Rahman, 55/6).
Şimdi biz, dua eden karıncaları, hayvanları yakacağız, secde eden bitkileri ve ağaçları ateşe vereceğiz, hayvanların barınağı, evi olan ormanları tahrip edeceğiz, sonra da Allah bize merhamet edecek öyle mi? Merhamet etmeyene merhamet edilmez. Önce bu gerçekle yüzleşeceğiz, sonra ağaçları yakmaktan, bitkilere zarar vermekten, hayvanları katletmekten, ormanları talan etmekten vazgeçeceğiz.
Gönül insanları toprağa bile yumuşak basarmış, toprak rahatsız olmasın diye, kurumuş ağaçları kesmek için baltayla ormana girerken, baltanın ağzını saklarmış genç fidanlar görüp üzülmesin diye. Ve Anadolu böyle mütevazı gönül adamlarının vatanı olmuş.
Şu hâlde bu topraklar önemli, bu topraklar bereketli, bu topraklar mübarek… Çünkü bu topraklarda bir devir batmış, yeni bir dönem başlamıştır. Bu topraklarda yedi düvel dize gelmiştir. Malazgirt’te Bizans yenilmiş, İstanbul’dan Doğu Roma sürülmüş, Çanakkale’de yedi düvele meydan okunmuştur. Bu topraklarda görülen her tümseğin altında bir vatan kalbi atmaktadır, binlerce şehit yatmaktadır.
“Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.”
İki yüz elli bin vatan evladını Gelibolu sırtlarına gömdük, doksan bin ana kuzusunu Allahu Ekber dağlarında dondurduk, on bin Mehmetçiği İnönü, Sakarya, Dumlupınar ve Kocatepe’de bu topraklar uğruna şehit verdik. On beş binden fazla asker ve polisimizi teröre kurban ettik. Daha dün on evladımızı orman yangınında kaybettik. Bu topraklar kana doydu, şehitler kanıyla yoğruldu. Bu durumu Şair:
“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda! … ” şeklinde ifade etmiştir.
Böylece bu topraklar vatan olmuş, Anadolu olmuştur. Anadolu ise, Türk’ün Anavatanı olmuştur. Bu toprakları vatan edinmek için belki de bir baraj dolusu kan döktük.
“Enbiya yurdu bu toprak; şüheda burcu bu yer;
Bir yıkık türbesinin üstüne Mevla titrer!
Dışı baştan başa bir nesl-i kerimin yâdı;
“İçi boydan boya milyonla şehidin ecsadı.”
“Anadolu, canların, kanların, kültürlerin, dillerin, duyguların birbirine karışıp yoğrulduğu, Türkistan’a, Kırım’a, Bosna’ya, Kosova’ya, Musul’a, Kerkük’e, Şam’a, Halep’e, Gazze’ye, Han Yunus’a aynı ölçüde bağlı, dalları dört bir yana uzanan, kökleri ise çok derinlerde bir coğrafyanın adıdır.”
Anadolu, Balkanlarda soykırıma uğrayan, Kafkaslarda zulüm gören, Orta Doğu’da katliama maruz kalan, Türkistan’da ölümden kaçan mazlumların sığınak yeridir. Anadolu, bir avuç yiğit Gazzeli‘nin dünyanın en vahşi yamyamlarına direnirken güç aldıkları bir coğrafyadır. Bu sebeple:
“Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.”
Anadolu coğrafyası işte böyle kutlu bir yer ve mübarek bir topraktır. Bir yerde “Nerede yaşıyorsun?” dediler, “Çanakkale’de yaşıyorum” dedim, adamın biri itiraz etti. “Orası Çanakkale değil, bizim gözümüzde ‘Şehit Kale’” dedi. “O topraklara abdestsiz basılmaz” dedi.
Abdestsiz basılmayacak bu toprakları biz acımasızca yakıyoruz, şuursuzca tahrip ediyoruz. Kurdunu, kuşunu, sincabını, kaplumbağasını telef ediyoruz. Ağacını, çiçeğini, böceğini, arısını yakıyoruz. O arı vicdansız olmadığı için yine de bize bal yapıyor! Şayet inanıyorsak Ahirette bu hayvanlar bizden şikâyetçi olacak ve bizi Allah huzurunda sanık sandalyesine oturtacaklar. O gün vicdanlar bizim aleyhimizde, gönüller bizim karşımızda olacak. O gün şehitler de bizi suçlayacak: “Ey vicdansızlar, şehitler toprağını, ‘Şehit Kale’yi ve şehitlerin kanıyla sulanmış ağaçları, ormanları nasıl yakarsınız?” diyecekler ve “Bu yangını çıkaranlarda vatan sevgisi, Allah korkusu kalmamış” diye haykıracaklar ve mahşerde bizi rezil rüsva edecekler…
—Devam edecek—