
Bizim yörede adına Örfene deriz.
Herfene diyen de vardır, arifhane diye anan da…
Ama biz biliriz ki adı ne olursa olsun, orası bir yeme-içme yeri değil; muhabbetin mekânıdır.
Eskiden daha kalabalıktık.
Ustasıyla çırağı, yaşlısıyla delikanlısı aynı mecliste olurdu.
Bugün beş-on kişi kalsak da, özü değişmedi.
Kimi zaman bir terzi dükkânında, kimi zaman kıraathanede, bazen eski bir yangın kulesinde, bazen de mütevazı bir kır evinde…
Mekân değişirdi ama maksat değişmezdi: Hasbihal etmek, hâl almak, hâl hatır sormak, gönül yapmak…
Örfene’de söz kesilmezdi.
Bir düzen yoktu belki, ama bir edep vardı.
Herkes anlatır, herkes dinlerdi.
Büyükler konuşur, küçükler susar…
Ama o suskunluk boşluk değil, terbiyenin kendisiydi.
Bahçeden söz edilirdi, bostandan bahsedilirdi.
Bu yıl buğdayın hâli, çavdarın bereketi konuşulurdu.
Falancanın soğanı bol çıkmış derler, filancanın mısırı fazlaymış…
Bir bakarsın, sohbet alışverişe döner, alışveriş dayanışmaya.
Kim yumurta verir, kim tereyağı getirir.
Kimin elinde fazla ne varsa, başkasının eksiğini tamamlar.
Pazar kurulmazdı ama gönüller alışveriş ederdi.
Ama şunu herkes bilirdi:
O sofrada amaç karnı doyurmak değildi.
Sohbette pişerdi asıl yemek.
Yine de inkâr edemeyiz; o tavuklu bulgur pilavının, yanında lahana turşusunun, üstüne içilen çayın tadı bir başkaydı.
Çünkü o çay, yalnızca demle değil, dostlukla koyulaşırdı.
Örfene biraz da danışma meclisiydi.
Gençler, yaşanmışlıklardan ders çıkarırdı.
Eskiler anılarını anlatırken, gelecek inşa edilirdi farkında olunmadan.
Bazen başında, bazen sonunda Kur’an-ı Kerim okunur, göçmüş büyükler anılır, dualar edilirdi.
Dini bilgisi olan söze karışır, öğüt verir, ruh da nasibini alırdı o geceden.
Zaman nasıl geçerdi, kimse anlamazdı.
Çay çaya bağlanırdı, gece gecenin üzerine eklenirdi.
Masraf mı?
O da ortak karşılanırdı.
Ama para sayılmazdı orada, “Sen şunu getirdin, ben bunu getirdim” denmezdi.
Kim tavuk getirdiyse, bayram etmiş sayılırdı.
Bugün azaldı mı?
Azaldı.
Eskisi gibi kalabalık mı?
Değil.
Ama hâlâ yaşayan her Örfene, bu toprağın direnç noktasıdır.
Çünkü medeniyet böyük binalardan değil, böyle küçük ama derin sofralardan kurulur.
Ve hâlâ bir köşede üç kişi toplanıp “Eskiden…” diye söze başlıyorsa…
Bil ki:
Örfene bitmemiştir.